Dün yarı baygın bir şekilde koltukta
uzanırken iki film izledim. Boğaz iltihabım var. Şiş boğazım ve yutkunamıyorum
bile. Aslında yutkunmasan hiçbir sorun da kalmayacak ya, neyse geçer inşallah…
Filmleri kitap da okuyamıyorum bari
film izleyeyim diye google film yazdım, ilk çıkan siteden afişini beğendiğim
filme tıklayıp da izledim.
İlki Grace Unplugged diye bir film. İçinde
müzik olan ya konusu müzik olan filmleri seviyorum. Bu da onlardan biriydi.
Kızımız Grace, pop şarkıcısı olmak istiyor fakat eskiden rock yıldızı olan babası
uyuşturucu da dahil yaşamadığı şey kalmadığından şimdilerde papaz olarak hayatını
sürdürüyor, kızına bir türlü izin vermiyor tabii. İçindeki tanrı inancını
kaybetmesini istemiyor, kendi yaşadıklarını yaşamasını istemiyor vs. Ama
bilirsiniz ki biz gençler deneye yanıla öğrenmeyi tercih ederiz. Grace bir
yolunu bulup evden ayrılıyor ve hayalini kurduğu o büyülü yaşama adımını
atıyor. Değerleri ve dayatılanlar arasında kalıyor çoğunlukla. 18 yaşında bir
körpe daha hem.
Film için öyle çok müthişti diyemem ama
kötü de değildi bana göre. Sonu güzeldi.
Diğer film ise Bridget Jones’sun
Bebeği. Ne zamandı aklımdaydı izlemek. Afişini görünce tıklayıverdim. Ama biraz
hüzünlendim doğrusu. Bridget yaşlanmış artık. Filmde 43 yaşında olarak
görüyoruz. Şu avukat da çok yaşlanmış ama hala aynı. Telefonu hiç susmuyor. Ünlü
çapkın diğer adam ölmüş. Onun yerine Jack var. Amerikalı. Gayet de sevimliydi
bence. Bridget kısa aralıklarla bu iki adamla da birlikte olduktan sonra hamile
kalıyor ve bebeğin kimden olduğunu bilemiyor. Konusu bu. Yani… Şimdi eski Bridget
Jones filmleri kadar tat vermedi bana ama sanki bir devrin kapanışı gibi
hüzünlendim. Güzelim Bridget yaşlanmış, hey gidi Bridget hey…
Öyle işte… Hayat hastayken çok sıkıcı.
Geçmek bilmiyor meret. Ben daha geçen haftalarda hastaydım ya. Niye yine hasta
oldum? Gerçi Balıkesir’in soğuğunu yiyince normal ama olmasaydım, of…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder