27 Ocak 2014 Pazartesi

Mezar Taşlarını Okumak

         
         Geçtiğimiz haftalarda bir Cuma günü Osmanlıca dersimizi mezarlıkta (Adalızade Mezarlığı) işlemek için sözleşmiştik. Evet, amaç mezar taşlarını okumak.
         Mezarlığın karşısındaki Son Durak Kafe’de buluştuk kurs arkadaşlarımız ve hocamızla. (Mezarlığın karşısında olunca tam bir ironi olmuş Son Durak. :) 3 yıldır Kuşadası’ndayım ve daha yeni gittim oraya da. ) Orada biraz oturduktan sonra mezarlığa girdik ve okunabilir taşları okumaya başladık.


         Okunabilir diyorum çünkü bazıları zamanla silinmiş ve bazıları da yosunla kaplandığından okunamıyordu.


         Bu arada Osmanlıca yazılı mezar taşlarını mezarlığın ana girişindeki yol boyunca karşılıklı sıralamışlar. Bence böyle çok iyi olmuş. Hem kaybolmuyor hem de sergilenmiş oluyorlar.



         Mezar taşlarıyla ilgili Mahmut Hocamın (Mahmut Ökçesiz) bir projesi var. Hatta bununla ilgili bir kitap çıkardı. İkincisi üzerinde çalışıyor yanlış hatırlamıyorsam. Şuradan iletişime geçip bilgi edinebilir ve kitabını edinebilirsiniz. 

26 Ocak 2014 Pazar

Bu Aralar Ben…

         
·         Bir haftadır ara tatildeyim ben. Bugün son ve yarın okul açılıyor. Ne yazık ki bizim okulumuzun ara tatili hep böyle az oluyor.

Zaten yaz tatillerinden de bir şey anlamıyorum. Yani en uzun ve en rahat tatilimi hazırlığı bitirdiğim yaz geçirmiştim. O yıl Balıkesir’e gitmiştim direkt ve tüm yazı ya bilgisayar başında ya da kitap okuyarak geçirmiştim. Tabii onun haricinde de küçük bir öğrencim vardı; ingilizce ders veriyordum kendisine. O yazdan sonraki yazlarımda hep Kuşadası’nda kaldım ve çalıştım. Yorgunum dostlarım yorgunum. Tatil yapmak istiyorum.
·         Osmanlıca kursum tam gaz devam ediyor. Bununla ilgili ayrı bir yazı yazacağım ama.
·         Dün akşama kadar Japonca çalıştım. Mutluyum sonuç olarak.
·         Okulumuz yüksekokuldu 5 yıllık olmasına rağmen. Ve nihayet bu yıl fakülte oldu. Oldu ama notlarla ilgili de bir değişiklik oldu. Ben bu değişikliğin hâlâ öğrenciler üzerinde olumsuz etkiler yarattığını/yaratacağını düşünüyorum. Beni olumsuz etkiledi yani.
·         Bir aydır geçmek bilmeyen hastalığım sonunda geçti. Yani ara ara faranjitim alarm verse de pastillerle günü kurtarabiliyorum.
·         Bu dönem daha da yoğun olacağımı hissediyorum, hadi hayırlısı.
·         Dün Ocak ayının 9. kitabını bitirdim. Çok mutluyum. :) Her ay böyle bereketli geçer inşallah.


23 Ocak 2014 Perşembe

Bitirdim #13

         
         Aralık ayının bitiminde “bitenler” yazısı yazamadım başlayacak olan sınavlarım nedeniyle. Ve ocak ayında da neredeyse sınavsız günüm geçmiyor. Ama artık yazmam lazım bu yazıyı. Hadi başlayalım o zaman:


         Oriflame Silk Beauty El Kremi: Losyon kıvamında güzel bir kremdi. Kokusu da rahatsız etmemişti. Oriflame ürünleri satan kimse olmadığından çevremde yenisi alamam herhalde.
         Garnier Skin Naturals Bardane Özlü Yüz Kremi: Benim çok sevdiğim, çok da bereketli olan yüz kremim bitti ne yazık ki. Kendisiyle aşk yaşıyorduk resmen. Çünkü yüzüme bir şeyler sürmekten gerçekten nefret ediyorum. Yıllardır çok fazla sivilce zımbırtısı kullandığımdan herhalde. Ama bu çok hafifti, çok güzeldi. Başka kremler deniyorum şimdilik ama bittiklerinde yine bunu alacağım.
         Dove Besleyici El ve Vücut Kremi: Severek kullandım ama ben Dove’un yeşil çay ve salatalık kokulu olanını daha çok seviyorum. Bir daha alırsam ondan alırım.
         Loreal Paris Perfect Clean Köpük Jel: İlk başta kokusu çok rahatsız etmişti. Ama sonradan alıştım. Fena değildi. Yedeğim var.
         Dalan Antique Zeytinyağlı Sabun: Sabun kullanmayı seviyorum. E Dalan ürünlerini de seviyorum. Daha ne olsun. :)
         Dalan D’olive Zeytinyağlı Yoğun Bakım Kremi: Yine bitirdim. Evde hala bir sürü var.
         Clindoxyl Jel: Daha önce de bitirmiştim bundan. Doktorum sivilce izlerim, gözeneklerim, vs. için yazıyor. Ama reçetesiz de kullananları gördüm Youtube’da. Hala içinde 1-2 kullanımlık var fakat son iki seferdir fena halde yüzümü kaşındırdı. Normalde böyle olmuyordu. Son kullanma tarihine daha 8 ay var üstelik. Anlamadım gitti. Doktorum yüz bin tane yazdığından evde açılmamışları var. Yine aynı şey olursa ben bir doktora gider gelirim.
         Fosforlu Kalem: Markası önemli değil. Malum sınav zamanı. Bu arada sadece not fotokopilerini falan çiziyorum ben. Çünkü kitapları çizmekten hoşlanmıyorum. Beğendiğim cümlelerin altını falan da çizmem. Öyle de garibim!
         Gabrini Multivitamin (312) Oje: Kendisi sıradan toz pembe bir ojeyken ben içine biraz gümüş renkli bir oje koyup karıştırmıştım ve ışıltılı bir pembe olmuştu. Tırnakta çok doğal duruyordu ve kendisi en sevdiğim ojeydi. Yine üzüldüm şimdi bittiğine. :(
         Flormar Strawberry Lip Care: Kullandım gitti işte, çok bir olayı yoktu. SPFsi de vardı ama silinmiş. Bilemiyorum o yüzden kaç olduğunu. Kokusu ve tadı güzel değildi bu arada. Almam bir daha.
         I Love Blueberry & Smoothie Duş Jeli: Bu da bitti. 6lı set halindeydi. Son bir adet kaldı elimde. Bitecek inşallah. Fena değiller ama benim için çok şekerliler.


         Play World Islak Mendil: Son zamanlarda hep bunu kullanıyorum. Şok Marketlerden 1 TLye alıyorum ve kokusu falan rahatsız etmiyor. Alkolsüz de. Yeter işte.
         Beauty Formulas Salatalıklı Nemlendirici Yüz Maskesi: Yüzümü çok kuru hissettiğimde kullanıyorum hep bu maskeyi. Çok da seviyorum. İşe de yarıyor açıkçası.
         Cala Aloe Veralı Makyaj Temizleme Mendili: Çok fazla makyaj yapmadığımdan çok da ihtiyacım olmuyor aslında böyle ürünlere.Genelde temizleyici jeller/köpüklerle temizlemeyi tercih ediyorum o yüzden de sabah akşam. Ama ben bunu genelde seyahate çıktığımda ya da otobüsle uzun saatler yolculuk yapıyorsam falan kullandım. Çünkü her yerde, her zaman su/lavabo bulamıyor insan. O zamanlar çok pratik oluyor. Kokusu rahatsız etmedi. Şu an güllüsünü kullanıyorum, aynısından bulamadığımdan ama bunun kadar sevmedim.

         Soffio Islak Mendil: Markasının önemi yok aslında. Kokusu çok ağır olmasın, alkol, bilmem ne içermesin ve en önemlisi de alerji yapmasın yeter bana. Daha ne diyeceksiniz. Öyle işte. :D 

19 Ocak 2014 Pazar

Let’s Eat

         


         Bu diziyi izlerken kendimden geçiyorum. :D Hayır, deliler gibi acıkıyorum. :D
         Bugün size çok lezzetli bir diziden bahsedeceğim. Evet, lezzetli dedim. Çünkü başka bir şey gelmiyor aklıma izlerken.


         Asıl kızımız Lee Soo-Kyung; boşanmış ve yalnız yaşayan 30larında bir bayan. Bir avukatlık bürosunda sekrekter olarak çalışıyor. Biraz kibirli, soğuk gibi bir şey ama söz konusu yemek oldu mu kendinden geçiyor bu hatun! Sanki içinden başka biri çıkıyor. En nefret ettiği şey de yalnız yemek yemek bu arada! :D Komşularıyla hayatı şenleniyor! :D


         Koo Dae-Yong ise kızımızın komşusu. Evi tam bir çöplük ve bir sigortacı ve bir gurme! Hepsi ne kadar da zıt birbirine. Sürekli yalan söylüyormuş gibi ama yine de insanları çok düşünen bir insan. Ben hâlâ bir yerlerden bu çocuk için yaralı bereli bir şeyler çıkacağını düşünüyorum ama bakalım. Yemekleri anlatırken bile kendinden geçer insan. Yani sadece bir sahanda yumurta bile anlatsa onu şahane bir yemekmiş gibi anlatır bu adam. :D O derece yetenekli.


         Yoon Jin-Yi kızımız ise bu ikisinin apartmanına taşınan bir kızcağız. Hep neşeli ama üzgün bir hikayesi var. Babası hapiste, annesi ise hasta olduğu için Amerika’da falan. Ama bu kızın hep böyle neşeli olması takdire şayan. Koo Dae-Yong’a tutkun. :) Biraz saf ama iyi bir kız.


         Kim Hak-Moon; avukatlık bürosunun sahibi kendini beğenmiş avukat. Taa üniversiten beri de Lee Soo-Kyung’a aşık ama kız onu reddettiği için ondan intikam almaya çalışıyor aklı sıra. Ama hep aptal durumlara düşüyor ya. :D


         İnsan diziyi izlerken sürekli acıkıyor. Aç olsanız da acıkıyorsunuz tok olsanız da. O yüzden tok izleyin falan diyemeyeceğim. Yemekler ise şahane. Hepsinden ama hepsinden yemek istiyorum. :D Hayatta yiyemem dediğim şeyler çok içinde, evet, ama öyle bir anlatıyorlar, öyle bir yiyorlar ki insanın çok canı istiyor ya. :D


         Bu da zatların ilişkileri. :)
         Bu arada ben genelde Koreantürk’ten izliyorum Asya dizilerini. Birkaç arkadaş sormuştu. Toplu cevap olsun buradan.

         Henüz 8. bölümü yayınlandı dizinin. Uzun sürer inşallah. :D

18 Ocak 2014 Cumartesi

Ne Dinliyorum?


Bitti Rüya
Manga

* Bu aralar hep Manga dinleyesim var. Çocukluğumu mu özledim nedir?! :)

17 Ocak 2014 Cuma

Ocak Ayı, Sınavlar, Doğumgünü, Hastalık…

         


         Ocak ayı tamamiyle sınavlara girip çıkmakla geçiyor. 2 ocakta başlayan finallerim 10 Ocakta bitmiş olsa da 14 Ocakta da bütünlemeler başladı. Tabii ki ben bütünlemelere de kaldım şimdi. Kalmasam ayıp olurdu kuşkusuz.
         Hoş şu durumda bütünlemeye kalmak daha mantıklı geliyor ya insana. Neyse…
         Bu arada not yükseltmek için bütünlemeye girilemiyormuş. Sadece dersten kalanlar girebiliyormuş. Bunu da öğrenmiş olduk.
         Yüksekokulken fakülte olduğumuzdan (olması gereken de bu değil miydi sanki?!) geçme notları da 60’tan 50’ye çekildi ama saçma sapan bir hâl aldı. 50’yle geçtiğin not şartlı geçmiş sayılıyor ve mezun olurken notların ortalamanın altındaysa yeniden alıyorsun o dersleri. İşte bana da burası saçma geliyor ya… O zaman niye 50’yle geçiriyorsun. 49’da bırak beni. Ben de bütünlemeye girip düzelteyim notumu. Şimdi geçtim, büte girmedim de mezun olurken yine sıkıntı. Saçma sapan işler işte.
         Şunları şuraya yazmasam içimde kalacaktı. Oh ya, rahatladım.
         Pazar günü bitiyor sınavlar da sanki kurtuluyor muyum bilog?! Haftaya da açıköğretim sınavlarım var. Bizde sınav bitmeeezz!!!
         Dün canım, birtanecik sevgilimin doğum günüydü. Kutlu olsun hayatım. İyi ki doğdun!
         Neredeyse bir aydır hastayım. Geçmek bilmiyor bir türlü. Artık o kadar canıma yetmiş ki “Bir aydır geçmek bilmeyen hastalığımın mükafatı olarak 5 yıl falan hasta olmamam lazım artık!” yazmışım twittera.
         Bu arada instagram ne kadar eğlenceli bir yer yahu. Bayılıyorum bir sürü fotoğraf bakmaya. Takip etmek isterseniz tık tık.

         
*Fotoğraf şu ayki genel halim. İnternetten alıntıdır.

6 Ocak 2014 Pazartesi

2013’te Okuduğum Kitaplar

         


         Geç de olsa bu yazıyı yazayım, kuralı bozmayayım dedim. Çok gecikti biliyorum ama hem finallerim var hem de çok hastaydım. Bugün çok daha iyiyim nihayet.
         2013 için 50 kitap okuma hedefi koymuştum kendime. Hatta 50 kitap az fazlasını bile okurum diyordum ama fazla atmamak lazımmış. Eskisi gibi değilmiş artık bazı şeyler. Lise zamanımdan 100’den aşağı kitap okumazdım ben. Artık yarısını bile okuyamıyorum. Çok üzgünüm. Neyse olanlar oldu artık ve ben 43 kitap okumuşum. Bu yüzden hırs yaptım, sayıyı arttırdım ve 60 yaptım.
         60 da az bence ama fazla da uçmamak lazım şimdi. Bazı aylar hiç kitap okumadan geçirdiğim oluyor ne yazık ki. Neyse.
         Bakalım neler okumuşum 2013’te:
1-   Giderayak – Şükran Kurdakul. Yazısı için tık tık.
2-   İki Cami Arasında Aşk – Mürvet Sarıyıldız. Yazısı için tık tık.
3-   Azil – Hakan Günday. Yazısı için tık tık.
4-   Fındık Sekiz – Metin Kaçan. Yazısı için tık tık.
5-   Şiir Nasıl Yazılır? – Mayakovski. Yazısı için tık tık.
6-   Troyalılar Türk Müydü? – Haluk Şahin. Yazısı için tık tık.
7-   Ziyan – Hakan Günday. Yazısı için tık tık.
8-   Cevapsız Ağrı – Umay Umay. Yazısı için tık tık.
9-   Sabun Adam -  Ahmet Önel. Yazısı için tık tık.
10-Sevdalinka – Ayşe Kulin. Yazısı için tık tık.
11-Dadı – Ali H. Neyzi. Yazısı için tık tık.
12-Brida – Paulo Coelho. Yazısı için tık tık.
13-Saatleri Ayarlama Enstitüsü – Ahmet Hamdi Tanpınar. Yazısı için tık tık.
14-Yıldızlı ve Yağmurlu Geceler – Maeve Binchy. Yazısı için tık tık.
15-Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk – İskender Pala. Yazısı için tık tık.
16-İzmirli Öyküler – Hülya Soyşekerci/Ferda İzbudak Akıncı. Yazısı için tık tık.
17-Gece Sesleri – Ayşe Kulin. Yazısı için tık tık.
18-Dresden Gecesi – Ladislav Mnacko. Yazısı için tık tık.
19-Kız Kulesi’deki Kızılderili – Sunay Akın. Yazısı için tık tık.
20-Denemeler “Pyrrhus ile Cineas” – Simone de Beauvoir. Yazısı için tık tık.
21-Aya’nın Günlüğü. Yazısı için tık tık.
22-Bit Palas – Elif Şafak. Yazısı için tık tık.
23-Rüya Duvarları – Umay Umay. Yazısı için tık tık.
24-Bütün Güzel Çocuklar Şüpheli – Umay Umay. Yazısı için tık tık.
25-Taş Kapıdan Taçkapıya: Kapodokya – Gürsel Korat. Yazısı için tık tık.
26-Hani – Oruç Aruoba. Yazısı için tık tık.
27-Markopaşa Yazıları ve Ötekiler – Sabahattin Ali. Yazısı için tık tık.
28-Arada – Behçet Necatigil. Yazısı için tık tık.
29-Muhteşem Gatsby – F. Scott Fitzgerald. Yazısı için tık tık.
30-İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür – Ülkü Tamer. Yazısı için tık tık.
31-Küçük Prens – Antoine de Saint – Exupery. Yazısı için tık tık.
32-Mitoloji – NTV Yayınları. Yazısı için tık tık.
33-Boyalı Kuş – Jerzy Kosinski. Yazısı için tık tık.
34-Gizemli Bir Halkın Tarihi: Aztekler – Yılmaz Aydın. Yazısı için tık tık.
35-Canın Cennete!!! – Sedat Balun. Yazısı için tık tık.
36-Einstein’in Buzdolabı – Steve Silverman. Yazısı için tık tık.
37-Soğuk Kahve -  Ahmet Batman. Yazısı için tık tık.
38-Toplum Mektupları – Türkan Saylan. Yazısı için tık tık.
39-Ben Bir Ağacım – Orhan Pamuk. Yazısı için tık tık.
40-Zargana – Hakan Günday. Yazısı için tık tık.
41-Hitit Güneşi – Tuba Çandar. Yazısı için tık tık.
42-Katı – Turgut Yüksel. Yazısı için tık tık.
43-Ah ve Mat – Sedat Balun. Yazısı için tık tık.


Sizin de okuduklarınız var mı içlerinde? 

*Fotoğraf google görsellerden alınmıştır.

5 Ocak 2014 Pazar

Ne Okuyorum?


Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
Peyami Safa
Ötüken Neşriyat A.Ş.

...

"Öyle bir yaşta idim ve öyle bir mizaçta idim ve çocukluğumda o kadar az oyun oynamıştım ve aldatmasını o kadar az öğrenmiştim ki, yalan bana suçların en ağırı gibi geliyordu; ve bir yalan söylendiği zaman insanların değil, eşyanın bile bun nasıl tahammül ettiğine şaşıyordum. Yalana her şeye isyan etmelidir. Eşya bile: Damlardan kiremitler uçmalıdır, ağaçlar köklerinden sökülüp havada bir saniye içinde toz duman olmalıdır, camlar kırılmalıdır hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır filan... Zavallı müharik..." Peyami Safa / Dokuzuncu Hariciye Koğuşu / S: 51

3 Ocak 2014 Cuma

Bitki & Meyve Çayı

         


         Ben tam bir bitki çayı bağımlısıyım. Eskiden siyah çayı çok tüketirdim ama kansızlığımdan dolayı doktor yasaklamıştı bir ara. Uzun süre içmedim. Sonra yeniden başladım ama eskisi kadar çok sevmiyorum artık. İşte o ara bitki çaylarına sardım ben.
         Hem bitki hem de meyve çayı manyağı oldum çıktım tabii sonra. Yeni ürünler keşfetmeyi ve denemeyi de çok seviyorum.
         Bir gün yine marketteyken bu üzüm çekirdeği ve mürdüm erikli çayı gördüm. Daha önce bir arkadaşım bana erikli bir çay içirmişti, çok beğenmiştim onu ama bi türlü bulamamıştım. O yüzden “Sanırım bu o!” diyerek aldım hemen. Evet, galiba oymuş. :) Galiba diyorum çünkü onu içeli çok oldu.
         Üzüm çekirdeği tadı nasıl oluyor bilemiyorum açıkçası da çok hoş, mayhoş bir erik tadı var bunun. Çok severek içtim hepsini. Yenisini alacağım hemen. :)
         Tavsiye ederim.
         Siz sever misiniz bitki & meyve çaylarını?


Van Gogh

         


         Bugün Tansaş’a girmiştim kütüphaneye giderken ve bu kitabı gördüm. Hemen aldım tabii ki. Çünkü Van Gogh benim en sevdiğim ressam. Bir çırpıda okudum tabii kütüphanede ve çoook sevdim. :) Ve 2014'ün ilk kitabı oldu kendisi. :)
         Çok akıcı bir dilde yazılmış bir kere kitap. Onun haricinde de sanki öykü anlatır gibi aslında eserlerini de tanıtıyor Van Gogh’un arkadaşı küçük Paula.
         Çocuğu ya da küçük kardeşi olanlara da tavsiye ederim. Hem sıkılmadan kitap okuyacaklar hem de sanatçıları tanımış olacaklardır böylece.
         Küçükken ne bulursam okurdum. Ansiklopedi okumak da en büyük hobilerimden biriydi. Van Gogh ile de orada tanışmıştım. Daha sonra, sanırım orta okuldayken resim öğretmenimiz röprodüksiyonu işliyordu resim dersinde ve bizden ünlü bir ressamın resmini röprodüke etmemizi istemişti. Benim ressamın tabii ki Van Gogh’tu. :) Size o zaman benzerini yaptığım resmini fotoğraflıyorum. :)