29 Ocak 2011 Cumartesi

...

Eveeeettt, bir tatilin daha sonuna gelmiş bulunuyorum. Bu kız yarın okuluna döner. Aydın yolları beni bekler. Yarın gece o kasvetli yurt odasında uyuyacağım yahu! :(

28 Ocak 2011 Cuma

Daha yavruyken rakı masalarına meze oldu. Yazık oldu.

"Hayat bazılarına neden gülmez. Bilinmez, anlaşılmaz. O da yaşıtları gibi özgürce gezip dolaşmak istedi ama olmadı. Kader ağlarını örmüştü bir kere. O ne kadar uğraşırsa uğraşsın o ağlardan kurtulamadı. Daha yavruyken rakı masalarına meze oldu! Yazık oldu."

 "Seninki Kaç Santim?" kampanyasına başladığımızdan bu yana her kesimden gelen destekler çığ gibi büyüyor. 240 bin kişi Tarım ve Köy İşleri Bakanı Mehdi Eker'i denizlerin geleceğini korumak için harekete geçmeye çağırdı ama Bakan sessizliğini koruyor.

Geçen hafta Bakan'ı ziyaret ettik. Ne yazık ki elle tutulur cevaplar alamadık. Mehdi Eker'in durumun aciliyetini anlayamadığını düşünüyoruz. Bakan bize bu konuda gerekli talimatları verdiğini ve bakanlık yetkililerinin Greenpeace'le bağlantıya geçeceğini söyledi ama o günden bu yana bakanlıktan haber yok. Ortada ne bir tarih ne de net bir plan var.

Birleşmiş Milletler'in yeni raporu, balık stoklarının daha şimdiden %75'inin tükendiğini gösteriyor. Türkiye de bu yok oluştan payını fazlasıyla alıyor.



İşte bu da Erkan Can'ın rol aldığı video:








Sitesine gitmek isterseniz o da burada:
http://www.kacsantim.org/erkancan?utm_source=mailing&utm_medium=gpmail&utm_campaign=smallfish8text1

27 Ocak 2011 Perşembe

Bazen...


Bazen içimden dünyayı, insanları böyle rengârenk boyamak geliyor içimden. Herkesi kendi rengine göre boyamalıyım sulu boyalarımla üstelik. Kendi renginde olmalı herkes!
Herkes, her şey rengârenk…

Bugün

            Teyzeme gittim bugün. (Teyzemin kızı.) İşlerim vardı çarşıda zaten. Onları hallettikten sonra uğradım oraya da. Kardeşimle birlikte gidecektik ama paşayla gitmeden az önce bir kavgaya tutuştuğumuz için surat yaptı bana, gelmedi.
            Yeğenime bilye (bilez ya da cille ya da adı her neyse işte ondan) götürdüm. Biz de bir sürü vardı. Dün onlar bize geleceklerdi aslında ama kendisi suçiçeği çıkarıyor. ;) Kırmızı kırmızı beneklenmiş, gelemedi ben gittim.
              Bu arada tam bir aydır tatildeyim sözde kimseyi göremedim ama artık pazar günü gidiyorum ya bir sürü insan gördüm. Ne tuhaf iş!
             Aslında bir arkadaşımla da buluşacaktım ama olmadı. İşler biraz karıştı. Görüşemeyeceğiz Emrah. Kusuruma bakma. 

               Bu o değil. Netten buldum. :)

25 Ocak 2011 Salı

Okumak ve Yazmak

Matbaada çalışırken sabahları pek iş olmazdı. Bir şeyler okumak adına bir foruma üye olmuştum. Çünkü kitap okuyamıyordum akşamları yorgun olarak eve döndüğümden. İlk başta çekinsem de yavaştan yavaştan yazılarımı yayınlamaya başlamıştım orada.
Sonra sonra daha çok şey okuyabilmek için daha çok foruma üye oldum. Şimdi sayısını bile hatırlamadığım kadar çoklar hem de.  Hatta birinde bir süre editörlük bile yapmıştım. Sonra sonra soğumaya başladım oralardan. Bir sürü olaylar oldu. İnsanların egoları o kadar kabarmış ki sanalda bile birbirlerine üstünlük taslamaya başladı. Ben mutlu mesut paylaşımlarda bulunurken arka planda meğer ne biçim entrikalar dönüyormuş (!). tabii ben bunları çok sonradan öğrendim. Herhalde küçüğüm diye (çünkü editörlük yaparken 18 yaşındaydım) ya da pek alakam olmadığından hiçbir şeyden haberim olmadı benim. Bütün bu olaylar ortaya döküldüğünde bomba etkisi yaptıydı forumda. Herkes bir yana dağıldıydı. Birbirini suçlayan bir sürü insan. O zaman nasıl soğuduysam ben de gidiş o gidiş.
Çok uzun bir süre o ve başka bir site daha vardı ona girmedim. Çok saçma geliyor bana sanaldan biriyle tartışmak. Onların tartışmak değildi daha doğrusu. Sokak kavgasından beterdi bence.
Daha sonra bir sürü siteye daha üye oldum. Ama tartışmalara girmemeye özen gösteriyorum hala. Çekindiğimden değil asla, çok seviyesizleştiği için. Yoksa sonuna kadar tartışabilirim.
Ama o tartışmalardan öyle tiksinmiştim ki kendi başıma bir şeyler yapmak istiyordum. Bir sitem vardı liseye giderken ama onu kimse bilmiyordu. Onu kapattım ve blog dünyasına bir giriş yapayım dedim. O günden sonra da bloguma yazmaya başladım. Biliyorsunuz işte: www.yalanciakasya.blogspot.comOrayı seviyorum. Orası evim. Kimse yok. Kural yok. Kendi başıma takılıyorum.
Şimdi bu saatten sonra da başka bir yerlere üye olmak istemiyorum pek. Tahammül edemiyorum artık saçma sapan şeylere. Tamam çok kaliteli ortamlar var. Çok iyi yazan adamlar var. Üstelik okumaktan hep keyif aldığım insanlar da var. Ama sırf o ortamlar itici geliyor diye uğramak istemiyorum oralara.
O sevdiğim adamların bir çoğunun kitabı var ya da bir çoğu kitap çıkarmaya başladı zaten. Artık birebir takipteyim bazılarını. Bazılarının da benim gibi blogu var. Kim bilir belki onlar da sıkılmışlardır o tür ortamlardan. ;))
sırça fanusun içinde ölü bir bebek
gibi tıkanıp kalmış biri için
dünyanın kendisi kötü bir düştür... 
S. Plath

Bir gün...

"Bir gün hazzın ve arzun biterse,anlatmak isterim 
Sana neden en çok boşluğumuz artınca
aşık olmak istediğimizi..."

Şehirlerden…

             Malumunuz uzun uğraşlar sonunda üniversiteyi kazandım. İte kaka yani. Açıköğretimden de okuyorum ama onu pek üniversiteden saymıyorum. Nedeni malum: evden üniversite.
            Aydın şehir olarak hiç beklemediğim bir yerdi. İlk sekiz tercihime İstanbul doldurduktan sonra aralara da başka bölümler yazdıktan sonra tam da 17. tercihimde karar kılması ÖSYM’nin ilginç bir olay tabii.
Turizm rehberliği küçüklüğümden beri hep istediğim bir bölümdü aslında. Ama dilden alıyor bildiğiniz gibi. Ben de bu sebeple pek dillendiremiyordum bunu. Ama kitapçıkta Seyahat İşletmeciliği ve Turizm Rehberliği diye bir bölüme eşit ağırlıktan öğrenci alındığını görünce resmen atladım. Haberim yoktu öyle bir bölümün olduğundan, itiraf ediyorum. Çok iyi hatırlıyorum. Sebebi belli bence. Dil öğrenme istediğim buna sebep oldu hep. Pişman mıyım? Hayır. Ama ilk gittiğim zamanlar çok büyük hayal kırıklığına uğradığımı da itiraf etmeliyim. Hem Aydın’ın çıkacağını beklemediğimden (o şoku hala atlatabilmiş değilim, bu ÖSYM’nin en büyük kazığıdır bana!) hem de gidince gördüğüm şehir manzarasından. Yani ben hep İstanbul bekledim. Emindim neredeyse çıkacağına. Gelmeyince üzüldüm çok.
            Üzüntümü de tam yaşayamadım bir de. Belgeler, başvurular, muafiyet sınavı falan filan o kadar hızlı geçti ki o dönem birden kendimi o yurt odasında buluverdim. Kayıt günü kardeşimle gitmiştik oraya. Ben hayalimdeki gibi (İstanbul kadar olmasa da) büyük, karmaşık bir şehir bekliyorum. Önce Kuşadası’na gittiğimizden pek bir şey anlamamıştım. Orasını sevdim bu arada. Sonra Aydın’a geçtiğimizde olanlar oldu. ;) Balıkesir’in aynısı. Bizim Milli Kuvvetler Caddesi oranın Adnan Menderes Bulvarı (tamam, tabii ki de bulvar daha büyük.) Bizim Yay/ada Alışveriş Merkezi oranın Forum Aydın’ı. Şok oldum resmen. Kardeşime de belli etmemeye çalışıyorum aynı zamanda. Çok komik bir gündü yani.




Adnan Menderes Bulvarı


Milli Kuvvetler Caddesi


            Karmaşık, kalabalık şehirleri seviyorum, evet. Çünkü her zaman merakımı canlı tutacak bir şeyler çıkabiliyor içinden. Ama böyle 20 yıl boyunca altında nefes aldığım şehrin aynısı çıkınca karşıma afalladım resmen. Her şey aynı. Her şey fazlasıyla tanıdık. Yüzler bile. Bırakıp gitmeyi bile istedim.
            ‘Sen okumaya mı şehir gezmeye mi gidiyorsun kızım?’ falan dedi bazı arkadaşlarım. Her ikisi de abi! Ben o şehirde 5 yıl geçireceğim. Neden önemli olmasın ki benim için. Okul bitti, dön evine değil yani mesele. Hem şehrin dokusu çok önemli benim için. Yazmam için, gözlemleyebilmem için. Belki de yarım yamalak romanlarımı tamamlamama vesile olacak o şehir. Olabilir yani. Neden olmasın ki, değil mi ama?
            Ama öyle böyle derken de ilk dönemi bitirdim, tatilim de Pazar günü sona eriyor. Bana yine Aydın yolları, sokakları.
            Son zamanlarda alıştım ya da kabullendim. Zaten önce şehri sevmek, anlayabilmek gerek bence. Havasına bile alışmışım. Orada hava hep ılık. Balıkesir’e gelince ilk bir hafta burnumu bile çıkaramadım dışarı. O kadar soğuk geldi ki bana burası. ‘Sen oralı olmuşsun artık!’ diye dalga geçiyor bizimkiler. ;)

24 Ocak 2011 Pazartesi

Merhaba

Merhabaaaa...

Ben geldim. Adım Elif. Aslında www.yalanciakasya.blogspot.com da yazıyorum. Bilenler bilir. Ama genelde orada iç dünyamı, yazılarımı yayınladığımdan dolayı yeni bir blog açmayı düşünüyordum. Ve de bunu hayata geçirdim şu andan itibaren. :))

Bu blogu açmamın amacı şudur efendim: Buraya bütün ıvır zıvırlarımı, duyduklarımı, dinlediklerimi, iz bırakan her şeyi, görüntüleri ve de yaşamdan aldığım dedikoduları aktaracağım. 


Tamam, belki çok sık uğrayamayabilirim ama yine de fırsat buldukça geleceğim. Arada on - on beş yazı da gönderebilirim. Bana hiç belli olmaz. :))


Malum, benim okul başlayacak. Erken tatile girdi, erken başlayacak. O sebeple pazar günü Aydın'a dönüyorum. Oralarda kim öleee kim kalaaa... İnternete ulaşamayabiliyorum oralarda. 


Bu yazıya bu kadar yüz yeter. 


Tekrar görüşmek üzere efenim... :))