26 Mart 2017 Pazar

Syoss Saç Dökülmesine Karşı Şampuan

         


         Merhabalar.
         Bugün size Syoss’un şampuanından bahsedeceğim. Normalde sorunlu saçlarım yoktur benim. Saçlarımı şöyle tarif edeyim öncelikle: Düz, ince telli, herhangi bir işlem görmemiş, boyasız saçlarım var. Yağlanma süresi de normal bana göre. Ama zaman zaman saçlarım aşırı dökülüyor. Yılda bir iki defa oluyor diyebilirim buna da. İşte böyle zamanlarda canım çok sıkılıyor.
         Sonra Youtube’da bir videoda bu ürünün saç dökülmesine iyi geldiğini söylüyordu bir kız. Normalde şampuanların çok etki edeceğini düşünmesem de bir denemek istedim.    

     
         Paketin üzerinde ürünün yüzde 95 oranında saç dökülmesini azalttığı yazıyor. Ürün gerçekten etki edecek mi diye merak ettiğimden saç kremi kullanmayı bıraktım. Yani bir aydan uzun bir süredir saç kremi kullanmıyorum ve sadece şampuanı kullanıyorum banyoda. Çıktıktan sonra ise saç tarama spreyi kullanıyorum sadece. Bu arada bendeki dökülmeye meyilli kırılgan saçlar için olanı. Bir de siyah renkli ambalajda olanı var Syoss’un bildiğim kadarıyla.
         Bu ürünü bir aydan uzun bir süredir kullanıyorum be saç dökülmemin gözle görülür bir şekilde azaldığını söyleyebilirim. Zaten normalde her insanın saçı birkaç tel dökülür gün içinde. Şu an benim de dökülmem o seviyede. O yüzden bu ürünü çok sevdiğimi söylemem gerek.
         Normalde bir şampuandan tek beklentim saçlarımı temizlemesi olur benim ama ilk kez bir ürün şaşırttı beni.

         Siz bu ürünü kullandınız mı? Kullandıysanız memnun kaldınız mı?

22 Mart 2017 Çarşamba

1896


Bir iş manzarası

21 Mart 2017 Salı

İş

         
         Merhabalar ya da günaydın. :)
         Dün yeni bir işe başladım ve bilim bakalım kimlerle karşılaştım. Moonligtcat blogunun sahibi Ayşım Hanım ve eşi Fazıl Bey ile. :)
         Çok mutlu oldum. Güzel bir gündü benim için.

         İş ile ilgili ilerleyen zamanlarda yine bahsederim. 

20 Mart 2017 Pazartesi

Okuma Planı

         
         Siz okuma planı yapıyor musunuz?
         Ben neyi okumayı planlasam onu okuyamıyorum. O yüzden son zamanlarda fotoğraflarını çekmeye başladım okumak istediğim kitapların. Bir sürü kitap seçiyorum kitaplığımdan ve fotoğrafını çekiyorum. Sonra da onlardan birini okuyorum. Genelde yani. Yine de sapmalar oluyor.
         Fotoğrafını da bloga yazısını yazdığım için çekiyorum. Çekmezsem kitaplar birikiyor, yazıyı erteliyorum ya da ışık falan güzel olmuyor. Sevmiyorum o zaman da.
         Ama işte ben okuyacağım deyip başka bir kitaba geçen, bir kitaba başlayıp yine başka bir kitaba geçen biri olduğumdan bu yöntem de her zaman çok işe yaramıyor.

         Sizin bu konuda bir yönteminiz var mı? Benimle paylaşırsanız çok memnun olurum doğrusu.

19 Mart 2017 Pazar

Hobby Zeytinyağlı Krem

         


         Merhabalar,
         Bugün Hobby’nin zeytinyağlı kreminden bahsedeceğim size. Normalde Hobby’nin ürünlerine karşı bir önyargım var. Neden bilmiyorum, çok ürününü de kullanmadım aslında. Ama indirim zamanında bir şans vermek istemiştim.


         Çok yoğun bir krem bu. Dağıtırken biraz zorluyor gibi bu yüzden ama emilmesinde bir sorun yok. İlk başlarda bana kokusu biraz ağır gelmişti. Çok zeytin zeytin kokuyordu bana göre ama daha sonra alıştım kokusuna. Şimdi çok seviyorum.


         Daha sonra da alıp kullanabileceğim bir ürün oldu.

         Siz bu ürünü kullandınız mı? Kullandıysanız sevdiğiniz mi? 

18 Mart 2017 Cumartesi

Çanakkale Geçilmez

         


         Fotoğraf 2015 Ocak ya da Şubat ayından. Atatürk’ün tam durup da düşman askerine baktığı noktadan.
         Anadolu müthiş bir coğrafya ama Çanakkale her zaman bambaşka. Gerçekten bilerek bir kez bile gezdiğinizde aslında vatan denen şeyin ne olduğunu iliklerine kadar hissedebileceğiniz en önemli örnek Çanakkale. Yani hiç bilmeyen hatta Türkiye’nin adını bile daha önce duymamış birini getirip anlatsanız oraya getirip anlayacaktır vatanın, milletin ne demek olduğunu, orada yatan Türkün de Anzakın da artık bu vatanın evlatları olduğunu.
         Ama işte bazı kalın kafalılar anlamıyor. Bence insan değiller. Ya da kafaları yok. Ya da beyin yerine saman taşıyorlar. Bilemiyorum. Sinirleniyorum.
         Kolay kazanılmadı, kazanılmıyor oysaki. Ama sata, savura bitiremiyor öbürü de. Sonra önüne geleni hain ilan ediyor. Ben miyim, o mu hain?!
         Çanakkale geçilmez efendi! Geçilmedi, geçilmeyecek!

         Çanakkale’de yatan bütün anne evlatlarının ruhu şa’d olsun. Rahmetle. 

17 Mart 2017 Cuma

I’m a Cyborg, But That’s OK / Saibogujiman Kwenchana

           
 
         Merhabalar.
         Yine bir Kore filmi ile karşınızdayım. Bu filmi çok uzun zamandır görüyordum ama hiç ilgimi çekmiyordu doğrusu. Sonra Ali merak ediyorum deyince izlemeye başladık.
         Konusu ise şöyle: Cha Young Goon ismindeki kızımız kendini bir Cyborg sanıyor ve büyükannesini kurtarmak için çok çabalıyor. Ve bu sırada da enerjisinin de bitmemesi gerekiyor çünkü kendisi bir cyborg. Bunun için de şarj olması falan gerekiyor. Nasıl mı? Tabii ki pillerle. :) Hastanede tanıştığı Park Il Sun da ona yardım etmeye çalışıyor.
         Film hastaların gözünden yine onların diliyle anlatılıyor. Gerçekteki sorunları aslında nasıl algıladıkları ile ilgili diyebiliriz yani.
         Açıkçası garip bir filmdi ama hem çok ilginçti hem de çok eğlendik biz. Gerçi tüm o bozukluklar, hastalıklar üzücü ama…
         Bu arada başroldeki kızımız Im Su Jeong’un 37 yaşında olması! Bence hiç göstermiyor. Sevimli bulduğum bir oyuncu kendisi. Başka filmlerini de izlemiştim.




16 Mart 2017 Perşembe

Cennetin Gözyaşları / Air Mata Surga

         


         Merhabalar.
         Ardı ardına bir sürü film yazısı oldu ama ben bunları taa Şubat ayında izledim ve illa da bloga yazacağım diye bekletiyorum afişlerini. Yazmadıkça da canım sıkılıyor tabii. Yazayım da çıksınlar aradan.
         Bu bir Endonezya filmi, 2015 yapımı. İlk defa bir Endonezya filmi izledim ya da ilk defa Endonezya yapımı olduğunu bir film izledim.
         Fisya ismindeki kızımızın akademik danışmanı ile yaptığı evliliği anlatıyor film ve oldukça acıklı bir film olduğunu söylemek gerek. Yani yarısına kadar iyiydi de sonrası çok ağlamalı geçti. Fisya’nın yaşadığı acılar çok fazlaydı ve sonunda kocası mutlu olsun diye yaptığı şeyi ben çok doğru bulmasam d fena bir film değildi. Ama çok ağlamaklıydı işte. Hasta halimle bana çok ağır gelmişti izlerken.

         Başrolde oynayan Dewi Sandra çok güzel bir kadın bence, gülüşü de çok güzel. Kadının saçlarının açık hallerini de gördüm googledan ama bence kapalı hali çok daha güzel duruyor. 

15 Mart 2017 Çarşamba

BKM Kitap Alışverişim

         


         Merhabalar,
         Bugün size yaptığımız bir kitap alışverişinden bahsedeceğim. Bu alışverişi BKM Kitap’tan yaptık. Yaptık diyorum çünkü bu kitapları Ali için aldık. Şöyle ki ben çok uzun zamandır kitap diyetindeyim ve kitap almıyorum. Ve Hayvanlardan Tanrılara Sapiens kitabını da şu an e-kitap olarak okumaktayım telefonumdan. Ama Ali, e-kitap okumaktan pek hoşlanmıyor ve kitaplığımızdaki çoğu kitap benim sıkıcı (!) kitaplarım olduğundan onun pek ilgisini çekmiyor. O da bu kitabı ve Homo Deus Yarının Kısa Bir Tarihi kitabını okumak istediğinden satın almak istedi. Benim de canıma minnet tabii ki. :)) Çünkü ben Sapiens’e başlayalı çok oldu ve evde telefondan kitap okumak pek aklıma gelmiyor, genelde dışarıdayken yanımda kitap falan yoksa okuyorum. Şimdi okuyup bitirebileceğim.
         Neyse gelelim yorumlarıma. Siparişimizi Cuma akşamı verdik ve kargo dün (Salı) geldi. BKM Kitap, Mng Kargo ile çalışıyor. Görevli gelmeden önce aradı ve gün içinde geleceğini ve evde olup olmadığımı sordu.
         Paketleme iyiydi. Kargo poşetinin içinde geldi ve kitaplar baloncuklu koruyucu poşete sarılmıştı. Genel olarak bakınca iyi göründü gözüme. Ama biraz inceleyince bir iki hasar buldum ne yazık ki.


         Birincisi Homo Deus kitabının arka kapağındaki bu küçük aşınma. Neyse bu çok önemli değil, küçük bir şey sonuçta.


         İkincisi ise Haşırt Dı Bilekbord kitabının ön kapağındaki kıvrıklık. Ali bu kitabı arkadaşına hediye etmek için aldığından biraz canı sıkıldı bu duruma. (Arkadaşının blogumu okumadığını düşünüyorum.) Orası birazcık kıvrılmış ve azıcık yırtılmış.


         Fiyatlara gelecek olursak; biz D&R ve İdefix ile karşılaştırıp burayı seçtik açıkçası. En uygun burası oluyordu ve diğer sitelerde genelde 60 TL ve üzeri kargo bedavayken burada 39 TL ve üzeri kargo bedava. Açıkçası bunu çok sevdim ben. Tamam, normalde 3 kitap alsan 60 TL eder zaten de ya ben o 3 kitabı almak istemiyorsam?! O yüzden bu miktarı gayet uygun buldum.
         Haşırt Dı Bilekbord için 13 TL ödedik. Etiket fiyatında 20 TL yazıyor ve %35 indirimli.
         Hayvanlardan Tanrılara Sapiens için 19.50 TL ödedik. Sitedeki etiket fiyatında 30 TL yazıyor ve %35 indirimi var. Ama kitabın üzerine de BKM özel fiyat etiketi yapıştırmışlar. Onda da 24.90 TL yazıyor.
         Homo Deus Yarının Kısa Bir Tarihi için 21.90 TL ödedik. Sitedeki etiket fiyatında 34 TL yazıyor ve yine %35 indirimi var. Ama kitabın üzerine de BKM özel fiyat etiketinde de 27.50 TL yazıyor.
         Üç kitap için toplamda 54,40 kuruş ödemiş olduk. Diğer kitap sitelerine göre daha hesaplı bir alışveriş oldu bana göre. O küçük hasarlar da olmasaydı daha mutlu olurdum. Bu arada paketten başka bir şey çıkmadı. Youtube’da falan kitap alışverişi yapanlara hep hediyeler çıkıyor ama ben hangi siteden alışveriş yapsam gelen hiçbir şey olmadı bu güne kadar. Neyse bu çok da önemli değil de merak edip soranlar oluyor bazen. Yazayım dedim.


14 Mart 2017 Salı

Christmas on July 24h Avenue

                

         Japonca kursuna gittiğimden kulağım alışsın diye ara ara Japon filmleri izlemeye çalışıyorum ama itiraf ediyorum ki Kore ya da Hint sineması kadar sevmiyorum Japon sinemasını. Çünkü çok mimiksiz adamlar yahu! Sevincini ya da üzüntüsünü bile belli etmiyorlar, hep duvar gibi bir surat.
         Neyse çemkirmemi burada sonlandırıp izlediğim filmi anlatayım. İsmi 24 Temmuz Bulvarında Noel. Konusu ise şöyle: Kızımız Sayuri, aşk masallarındaki gibi bir aşkın hayalini kuran ve beyaz atlı prensini bekleyen bir kızcağız. Bu aşkı da Lizbon’daki 24 Temmuz Bulvarı’nda bulacağına inanıyor nedense. Bir ofiste çalışıyor ve Noel yaklaştıkça da triplere giriyor çünkü herkesin sevgilisi olmaya başlıyor.
         Satoshi diye de oğlumuz var diyeceğim ama bence adam tam bir çirkin. Kız da güzel değildi ama biraz makyaj falan yapınca eli yüzü güzelleşti biraz. İşte bu Sayuri buna liseden beri aşıkmış, bu çirkin mi çirkin adam da ne hikmetse çok popüler ve kadınlar peşini bırakmıyor falan.
         Filmde Sayuri’nin noele kadar sevgili yapıp yapamayağını anlatıyor zaten. Filmi Şubatta hastayken izlemiştim ve izlerken aşırı sıkıldığımı söyleyebilirim. Hatta bir ara durdurup uyumuştum bir saat falan.
         Bir de film başlarken Lizbon görüntüleriyle başlıyor ve ara ara Lizbon görüntüleri karışıyor araya. Ben ne alaka, Japonya, Lizbon falan demiştim o gün izlerken ama şimdi hasta kafayla anlayamadığımı fark ediyorum. Meğer kız aşkı Lizbon’daki o 27 Temmuz Bulvarında bulacağına inanıyormuş.

         Güya türüne romantik komedi diyor ama bence çok sıkıcı bir filmdi ve aşırı tahmin edilebilirdi. Ha bir de bir adam var kaplumbağa suratlı. O adamı Japonca kursumda hocamın izlettiği eğitim videolarından tanıyorum. Görünce çok şaşırdım. 

13 Mart 2017 Pazartesi

Bahar Geldi

         
         Bahar geldi her ne kadar geçen Salı gününden beri İzmir yağmurlu olsa da. Hava bir açıyor bir yağıyor ama olsun. Ege’nin sıcağını pek sevmiyorum, zaten ben sıcağı, yazı, güneşi pek sevmiyorum. Tabii bunda güneş alerjimin olması büyük etken ama doğanın uyanışını seviyorum işte. Hem kim sevmez ki. Bu kış epey zorlu geçti zaten. Biraz ısınmaya ihtiyacı var herkesin.
         Dün İzbanla Japonca kursuma giderken dörtlü koltuklardan birine oturmuştum. Karşımdaki kadına oturur oturmaz sinir oldum zaten. Yayılmış, bacak bacak üstüne atmış ve inatla ayağını çekmedi. Ben de sürekli kıpırdandım durdum. Hep de böyle insanlarla İzbanda karşılaşıyorum nedendir bilmem.
         Kadın indikten sonra başka bir duraktan bir adam bindi ve tam karşıma oturdu. Engeli vardı ve Allah affetsin çok kötü kokuyordu ya. Sokakta yaşıyor belli ki. Ama ben insanlara saygısızca davranmamak ve utandırmamak için hiçbir mimik yapmamaya çalışırım normalde. Ama koku o kadar baskındı ki anlatamam. Birkaç dakika dayanmaya çalıştım oysaki ama baktım kusacağım. Hemen kalkıp başka bir vagona doğru yürüdüm. Böyle davranmayı sevmem ama üzgünüm, bir dakika daha orada otursaydım kusacaktım.
         Japonca kursunda birkaç haftadır çok güzel fiiller öğreniyoruz ve ben bu fiilleri de kullanarak bir öykü yazmak istiyorum. Ama henüz öyküyü kafamda tam oluşturamadım. Kafamda netleşince Türkçesini yazıp Japoncaya çevireceğim. Burada da paylaşırım eğer yazabilirsem. Bu arada en büyük hayalim Japoncadan Türkçeye ya da Türkçeden Japoncaya bir çocuk hikâyesi çevirebilmek.
         Kurstan döndükten sonra biraz haberleri karıştırdım internette. Yine bir şeyler olmuş. Portakal çatallayan adamlar vardı. :D Size de ülkecek absürt bir film izliyormuşuz duygusu geliyor mu bazen. Ben hep böyle hissediyorum nedense. Saçma sapan şeyler. Olan yine biz turizmcilere olacak. Hiç umudum kalmadı artık benim. Bir arkadaşım “Hani yurtdışına yerleşme hayalleri kuruyorduk ya, artık hiçbir ülke bizi almayacak ve hepimiz bu ülkede öleceğiz.” gibi bir şey yazmış Facebook profiline. Umutsuz olmak istemesem de olmuyor işte. Hiçbir ışık göremiyorum nedense. Aklım da almıyor çoğu şeyi. Hala delirmeden nasıl yaşabildiğimizi de aklım almıyor. Belki de çoktan delirdik.
         Eve dönerken bizim sitede bir apartmanın bahçesindeki şeftali ağacını gördüm. Tomurcuklanmaya başlamıştı. Sevindim yine de her şeye rağmen.
         Bu günlerde İlber Ortaylı’nın Eski Dünya Seyahatnamesi’ni okuyorum. Bitmek üzere gerçi. İlber Hoca’ya bayılıyorum ama ilk kez bir kitabını okuyorum. Hep ertelemişim nedense. Üniversitedeyken Ayasofya ile ilgili bir belgeselini izlettirmişti hoca. Sınavda da çıkmıştı sanırsam. Müthiş bir adam. Aslında Bizans Sanatı diye iki ciltlik bir kitaba başlamıştım ama baktım çok kuru bir okuma olacak, hemen İlber Hoca’ya hoştum. Hoca diyorum çünkü kendisini hocam gibi görüyorum bu arada. Tanışma fırsatım olmadı hiç ama bir gün inşallah diyorum.

         Bizans Tarihi’ni de okulda gördük tabii ki ama kullanılmayan bilgi unutuluyor arkadaş. Tekrar olsun diye ne zamandır okumak istiyordum ama gerçekten kuru bir okuma oluyor. On beş sayfa falan okuyup attım bir kenara. Bir ara okurum umarım. 

12 Mart 2017 Pazar

Sherlock

         


         Merhaba.
         Bugün bir diziden bahsedeceğim. Herkesin bin yıldır izlediği ama benim yeni başladığım bir dizi. Ali de benimle birlikte izliyor ama o daha önce de izlemiş.
         Sherlock’u biliyorsunuzdur, dedektif kendisi ve John ile birlikte maceradan maceraya koşuyorlar dizide. Normalde dedektif ya da polisiye öykülerini sevmem ama bu diziyi sevdim. Neden daha önce bana söylemediniz? :) Bir kere Benedict çok karizmatik yahu!
         Ay bir de Amerika, Avrupa, İngiltere falan hiç ilgimi çekmez benim. Benim için varsa yoksa Doğu, Japonlar, çekikler, Hindistan, kutuplar bilmem ne. Ama bu diziyle birlikte Londra’yı merak etmeye başladım. :)
         Sonra Sherlock’un zihin sarayı (mind-palace) dizide en çok ilgimi çeken unsur sanırım. Bu fikre bayılıyorum. Daha önceden de duymuştum ama sonra araştırırım deyip bir kenara itmiştim. Ama diziye başladıktan sonra baya araştırdım ve bana çok mantıklı geliyor şu an. Üzerinde araştırmalarım-okumalarım devam edecek.
         Biz şu an üçüncü sezonun ikinci bölümünü izledik. Biraz yavaş gidiyoruz çünkü genelde birlikte film izliyoruz. İzleyecek bir şey bulamazsak diziye yöneliyoruz. Bir de ben bitmesini istemiyorum. Zaten sezonları çok kısa, üçer bölümlük.

         Siz bu diziyi izlediniz mi? 

11 Mart 2017 Cumartesi

Garnier Göz Makyaj Temizleyicisi

        


         Merhabalar.
         Bugün herkesin bahsetmiş olduğu ama bir de benim blogumda da olsun da milyon kez bahsedildi ifadesine artı bir ekleyeyim diye bahsedeceğim Garnier’in göz makyaj temizleyicisinden bahsedeceğim.
         Normalde bu ürünü alalı çok oldu ama elimde başka bir ürün olduğundan açmamıştım. Elimdeki ürün bitince anca sıra geldi.



         Ürünün üzerinde suya dayanıklı makyajı çıkarır yazısı var ve çift fazlı bir ürün. Çalkalayarak kullanıyorsunuz. Suya dayanıklı ürünler kullanmadığım için o konuda bir şey söyleyemeceğim ama ürünün performansını iyi buldum ben. Çift fazlı bir ürün olduğundan kullandıktan sonra yağlı bir his bırakıyor biraz ama ben sonrasında yüzümü bir yüz yıkama jeliyle temizlediğimden bunu sorun etmiyorum.

10 Mart 2017 Cuma

A Muse / Eun Gyo

         


         Bugün size izlediğim bir filmden bahsedeceğim. Bu arada Ali’yle birlikte de bir sürü film izliyoruz ve ben her seferinde bu film bloga yazmalıyım desem de unutuyordum. Ama artık izler izlemez afişini kaydediyorum ki yazmayı unutmayayım.
         A Muse, Kore yapımı bir film. Oyuncuları Hae Il Park, Mu Yeol Kim ve Go Eun Kim. Açıkçası ben Go Eun Kim var diye izlemeye karar verdim filmi. Çünkü bu kızımız Goblin dizisinde oynadı ve ben baya beğeniyorum bu kızı. Onu da yazacağım inşallah bir ara.
         Neyse gelelim filmin konusuna. Milli şair bir büyükbabamız var 70 yaşında. Bir de bunun gözde öğrencisi var Yürek isimli kitabı olan.
         Benim kız Eun Gyo rolünde bir liseli öğrenciyi canlandırıyor. Neyse Eun Gyo bir şekilde büyükbabanın evine temizlik falan yapmaya falan gelmeye başlıyor. Büyükbaba da gel zaman git zaman kıza âşık oluyor ve bundan etkilenerek bir öykü yazıyor.
         Gözde öğrencisi de hocasını kıskandığından ve yazması gerektiği öyküyü de yazamadığından bu öyküyü alıp kendi adına bastırıyor ve ödül falan kazanıyor. Tabii büyükbaba çok kızıyor ve olaylar kızışıyor.
         Ben filmin konusunu okuduğumda baştan çok sinirlenmiştim bu nasıl film diye. Çünkü 70 yaşındaki adam bir lise öğrencisine aşık oluyor diyordu ve +18 uyarısı vardı. Ama büyükbaba ile kız arasında gerçekte öyle bir olay geçmiyor. Yani büyükbaba kız ile seviştiğini görüyor rüyasında ama kendisini de genç haliyle görüyor. Zaten öyküsünde de genç halini yazıyor. Yani bana göre bir pedofili olayı yok içinde. Zaten –yine bana göre- aşk dediğimiz şey çok farklı şekillerde zuhur edebilir ve her bünyede etkisi farklıdır. Bunun haricinde bir tane daha +18 sahne var filmde.
         Bu film Go Eun Kim’in ilk filmiymiş. 2012 yapımı. Baya da eleştirilmiş yaşı küçük ama nasıl böyle açık sahneler çeker diye. Tartışılır tabii ama 5 tane ödül almış film.
         Büyükbaba ile ilgili de bir sıkıntım var. Güya adam 70 yaşında ama maşallah hiç yıpranmamış. O kadar dinç ki. Yani duruşu, yürümesi falan. Onun haricinde sanki yaşlı bir adam oynasaymış daha iyi olurmuş gibi geldi bana zira adamın makyajı çok yapmacık duruyordu. O adam 70 gibi hiç göstermiyor bence, en fazla 50 olabilir.
         Onun haricinde ben büyükbabanın evine aşık oldum. Ormanın içinde, içi kitap dolu bir ev ve salonun bir kısmı büyük büyük camlı. Keşke. İnşallah. Âmin. :)
         
        
        



9 Mart 2017 Perşembe

Son gün, İstanbul Kırmızısı, Nejat İşler

         
         Merhaba.
         Çelınçta son gün bugün. Seviniyorum buna. Ne yalan söyleyeyim sıkılmaya başlamıştım. Cevaplayayım da bitsin artık.
         20- Hayat sana ne öğretti?
         Henüz 27 olmama rağmen ders almaya çalışıyorum. Bence baya bir şey öğrendim.
         Öncelikle büyük konuşmamayı öğretti. Zaten neyi yapmam desem yaptırıyor valla.
         İkinci olarak bazı şeyleri ne kadar planlayıp, programlasan da kontrol edemeyeceğim şeyler olduğunu öğretti. O zamanlarda planlarının eğilmez, bükülmez olmaması gerektiğini, arada esnemek gerektiğini öğretti.
         İşte bu kadar çelınç. Geçmiş olsun hepimize.



         Şimdi gelelim İstanbul Kırmızısı’na. Vizyona gireceği günü iple çekiyordum ama daha dün izleyebildik. Ben öyle Ferzan Özpetek hayranı falan değilim. Sadece Nejat İşler’i sevdiğim ve her filmini izlediğim için izlemek istemiştim. Ama hayal kırıklığına uğradım. Filmin bir sona bağlanmayıp bitmesinden falan hiç bahsetmeyeceğim de Nejat İşler’den bahsedeceğim. Son iki filmdir (yani Serenay Sarıkaya ile oynadığı İkimizin Yerine ile İstanbul Kırmızısı) beni hayal kırıklığına uğatıyor. Normalde kendisini de oyunculuğunu da çok beğenirim ama İkimizin Yerine filminde yorgun, halsiz ve isteksizdi resmen. Zoraki oynamış gibiydi filmi. İstanbul Kırmızısı’nda da aynı şeyi hissettim. İki film de bana göre normal performansının çok çok altında sergilenmişti. Üzüldüm açıkçası.

8 Mart 2017 Çarşamba

Bir Kadın Öyküleri

         


         Merhaba,
         Önce güzel bir haber ile başlayayım.
         Tosbağa Kitap ile bir projede yer aldık. 17 kadından 17 farklı hikayeyi derlediler ve bunlardan biri de benim yazdığım hikaye. Kitabımızın ismi Bir Kadın Öyküleri.
         Kitabın arka kapak yazısını paylaşıyorum:
         “Kadının değeri hiç kuşkusuz ölçülemez. Hayatın her alanında, yapılan her şeyde bir kadın dokunuşuna ihtiyaç var. Buna rağmen kadının değerinin hiçe sayıldığı, dışlandığı, mental ya da fiziki şiddetlere maruz kaldığı dönemler yaşıyoruz. Bu nedenle iki bin on yedi yılının sekiz mart gününde, kadının önemine atıfta bulunan bu temsili günde, desteğimizi ve savunduğumuz, tarafı olduğumuz düşünceyi göstermek adına bu elektronik kitabı yayınladık. Sadece kadın yazarların öykülerinden oluşan ve kadını konu edinen, bir kadının hikâyesini anlatan öyküler var bu kitapta.”
         Tosbağa kitap bir elektronik kitap yayıncısı ve siz Tosbağa Kitap’ın sitesine girerek kitabı ücretsiz olarak indirip okuyabilirsiniz.  

         Gelelim çelınca. Sona geliyoruz artık.
         19- Manzarasız müthiş bir daire mi, manzaralı tek odalı daire mi?
         Bana kalsa bahçeli müstakil ev isterim amma işte soru başka. Madem seçeneklerimizde müstakil ev yok o zaman tabii ki manzaralı tek odalı daire. Zaten o dört duvar çok sıkıcı, bari dışarıya açılan gözü manzaralı olsun.

7 Mart 2017 Salı

Cadı, Vampir, Kurtadam

         
         18- Hangisi daha olası: cadı, vampir, kurtadam? Ve tabii ki neden?
         Kurtadam bence yoktur ama cadı ve vampir olabilir diye düşünüyorum.
         Cadı eskiden beri bilinen bir şey. Yani büyü yapan kişiler hep vardı. Şaman, hoca vs isimleri değişiyor ama eylem aynı. Ona inanabilirim.

         Vampir de bir keresinde bir haber izlemiştim. İnsanlar hakikaten birbirlerinin kanlarını içiyorlardı. O yüzden olası geldi. Ama mantık dışı bana göre ama haberdekiler gayet gerçekti.

6 Mart 2017 Pazartesi

Öğrendiklerim

         
         17- Annenden ve babandan ne öğrendin?
         Benim annem şu an ev hanımı ama ikokula başladığım yıldan lise sona kadar falan çalışmıştı. Ne annemin ne de babamın kesesi ayrı değildi. Annem de babam da maaşlarını birleştirirlerdi. Daha doğrusu babam maaşını getirip anneme verir annem ihtiyaçlara göre tanzim ederdi. Bunu niye yazıyorum Çevremde gözlemlediğim kadarıyla evliliklerde çıkan anlaşmazlıkların en büyük nedeni para. Keseyi ayırmamayı öğrendim onlardan. “Senin paran, benim param” muhabbeti de en büyük anlaşmazlık sebebi bana göre. Henüz evli değilim, evlilik hazırlığı yapıyorum ama bu konuda çok şükür ki şanslıyım Ali konusunda.
         İkinci öğrendiğim ise bir karar ya da bir şey alırken birbirlerine danışmaları. Bu konuda birbirlerinin fikirlerine önem vermeleri benim çok hoşuma gidiyor.
         Birbirlerinin kişisel alanlarına saygı duymaları. Ben sürekli dip dibe, yapışık ikiz gibi dolaşan insanlardan hoşlanmıyorum. Herkesin kendine ayıracağı bir zaman dilimi olmalı bana göre ve herkes kendi arkadaşlarıyla da rahat rahat görüşebilmeli. Annem de babam da ortak arkadaşları dışında kendi arkadaşlarıyla da zaman zaman bir araya gelirler.

         Ve tabii ki güven çok önemli. 

5 Mart 2017 Pazar

Değerli Hissetmek

         
         16- Kendini çok değerli hissettiğin bir an var mı?
         Ali ne zaman bana bir hediye alsa öyle hissediyorum kendimi. Çünkü düşünüp, araştırıp ve beni çok iyi gözlemleyip bir şeyler yapıyor hep. :)
         Bir diğeri de eğitim turuna çıktığımızda Doğu Etabında yani hep kendimi çok değerli hissettim. 29 gün boyunca dolaştık durduk. Bu etap Ankara’dan başlayıp Ankara’dan ötesini kapsıyordu. Doğuyu dolaştık yani. Bu turda hocamız Ahmet Mümtaz Maden bana bir turist rehberinin kim olduğunu ve misyonunun, vizyonunun ne olması gerektiğini öğretti. Hayatımda ikinci kez kendimi işe yarar bir şey yapıyormuş gibi çok değerli hissettim.

         

4 Mart 2017 Cumartesi

Teklif

         
         15- Almış olduğun en saçma teklif? 
         Ya bu sorular beni çok zorluyor yahu! Yine de yazmaya çalışayım.
         Bir keresinde bir büyüğüm-tanıdığım birlikte erotik öykü yazalım, çok tutar demişti. Şimdi şöyle oldu efenim, o zamanlar forum sitelerinin daha çok revaçta olduğu zamanlar. Benim de sürekli takıldığım üç beş edebiyat platformu var. Bu büyüğüm de hem karikatürist hem de böyle bir forum sitesi var. Ben de öykülerimi, denemelerimi falan yayınlıyorum oralarda. İşte o zaman öyle bir teklif yaptıydı bana. Çok saçma gelmişti bana ve reddetmiştim. Sanırsam en çok onlar okunuyor diye öyle dedi. Tıpkı günümüzde erotik içeriği fazla olan aşk romanlarının daha çok okunması gibi bir şey sanırım. Ama pek bana göre değil bu işler tabii.

         Bir diğeri de bir tanıdığımın yeğeninin hikâye yazma ödevi varmış da onun için illa bir hikâye yazmamı istemişti. Bunu yazmıştım ama hala saçma buluyorum böyle bir şey istemeyi.

3 Mart 2017 Cuma

Bitenler Şubat 2017, Temizlik, Haberler, Ivır Kıvır

         
         Selam bilog.
         Yarın yeni aldığımız çamaşır makinesi gelecek. Biraz ortalığı toparlayayım dedim. Bütün evi süpürdüm, sildim. Dün yıkadığım tabak çanağı dolaplara yerleştirdim. Katlanacak kıyafetleri katladım. Ütülenecekleri ayırdım. Camlar da silinecek ama sürekli erteliyorum. Ev işi yapmaktan hiç hoşlanmıyorum yahu! Çocukluğumdan beri sevmiyorum. Of!
         Biten ürünlerle ilgili yazmayı da okumayı da seviyorum. Ay çıktı diye baktım bitenler kutuma, azıcık şey vardı ama yine de yazayım dedim.


         Watsons Duş Jeli İnci: Kokusuna çok bayılmasam da kullandım bitti. Çok bayıldığımı söyleyemeceğim, almam bir daha zaten şu olaylardan dolayı önünden bile geçmiyorum artık Watsons’un. Zaten uzun zamandır da ihtiyaç dışında hiçbir şey almıyorum da. Neyse bu başka bir konu.
         Isana Deodorant: Daha önce de güllüsünü kullanmıştım. Yazın çantaya atmalık iyi oluyor.
         Gillette Simply Venüs Traş Bıçağı: Ben hep kullan at bıçaklardan kullanıyordum ama bunun yedekte üç tane bıçağı vardı ve kullan atlara göre çok daha iyi. Sevdim.
         Dove Salatalık ve Yeşil Çaylı Sabun: Seviyorum, arada alıyorum.
         Isana Disk Pamuk: Pamuk arayışım devam ediyor hala. Bir arkadaşım bunları önermişti ama bunların da kenarları dikişleri olmadığından birazcık dağılma yapıyorlar. Yine de fena değillerdi. Alınabilir yolum düşerse.
         Sensitive Jenny & Willy Islak Bebek Havlusu: Üçlü olarak Bim’den almıştım ama hiç memnun kalmadım. Bir daha hiç almayacağım.
         Bitenler böyleydi.
         Dağınık bir yazı oluyor ama yazasım var bugün. Daha önce de bahsetmiş olmalıyım Biz Öyle İnsanlar Değiliz’den. Bir e-dergi bu. Daha önce de üç sayı çıkmıştı. Zaten üç sayılık diye başlanmıştı. Sonra yayını durdurdu. Ben bu üç sayıda da yazmıştım. Sonra şubat ayında dördüncü sayı yayınlandı. Yine yazım var. Şuradan tüm sayılara ulaşabilirsiniz.
         Bir başka haberim daha var. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Bir Kadın Öyküleri isimli kitabımız çıkıyor. Yine e-kitap olarak yayınlanacak ve ücretsiz olarak okuyabileceksiniz. Benim de bir öyküm var içinde, 17 kadın, 17 farklı öykü… Heyecanlıyım. Detayları daha sonra paylaşırım.
         Gitmeden bir de şalanjı cevaplayayım da öyle gideyim. Daha işlerim var evde.
         14- En sevdiğin fiziksel acı?
         Yani… İnsan kendine acı çektirmekten zevk alır mı bilemiyorum ama var galiba benim de psikopatlıklarım. Mesela inadım tutarsa bir kitabı sevmesem bile bitirinceye kadar uğraşırım. Normalde her kitabın zamanı vardır, bugün okuyamıyorsam bile biraz zaman geçtikten sonra o kitabı okuyabilirim diye düşünürüm çünkü. Ama eğer o kitap beni kızdırdıysa ve ben işi inada bindirdiysem kesinlikle yarım falan bırakmam ve bitiririm. Bir kitap okumuştum lisedeyken. Melekler falan vardı ve bu melekler cezalandırılıyordu suç işlediklerinde. Kurtlanıyorlardı, o kurtlar vücutlarında dolaşıyordu falan. Kitabın ismini hatırlayamıyorum şimdi ama o zaman midem bulanmıştı o kitaptan ama yine de inat edip bitirmiştim.
         Birde çok sürükleyici bir kitap okuyorsam gözlerimin ağrımasına falan aldırmadan bitirinceye kadar uğraşırım.

         

2 Mart 2017 Perşembe

Şubat Kitapları

         
         Çoğunluğunu hasta geçirdiğim Şubat ayında inatla okumaya çalışıp bir şeyler sıkıştırdım hayatıma. Kitap isimlerine tıklayarak kitap blogumdaki detaylı yorumlarına gidebilirsiniz.


         Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü: Bu kitabı ilk çıktığı zaman çok merak edip almıştık. Ali sevdi ama ben okudukça acı çektim resmen. Gerçekten de okurken vücudumda anlamsız bir acı hissediyordum ve dayanamayıp yarım bırakmıştım. Şubatta ilk bitirdiğim kitap bu oldu. Sevemedim hiç.


         Cezmi: Namık Kemal’in bu kitabını da yıllar önce alıp kitaplığa koymuştum. Balıkesir’deydi ve bayram dönüşü getirmiştim İzmir’e. Sevdiğim bir kitap oldu.


         Arkeolojinin Delikanlısı Muhibbe Darga Kitabı: Bayılarak okuduğum bir söyleşi kitabıydı. Ufkum genişledi resmen.


         Balıkesir Muhasebecisi: Kızlarağası Hanı’ndan aldım bu kitabı sırf isminde Balıkesir geçiyor diye. İki oyun metni vardı içinde: Balıkesir Muhasebecisi ve Tanrı Dağı Ziyafeti. İkisini de çok sevdim.
         Caniler Uyumaz: Balıkesir’den getirdim bunu geçen. Dedektif/polisiye hikâyelerini sevmiyorum. Belki severim dedim ama olmadı.


         İçimdeki “Sen” Kırıntıları: Arkadaşım Özgür Gümüşsoy’un kitabı. Yine yıllardır yarımdı ama bu kez sevmediğimden değil. Şiirler çok vurucuydu, o yüzden.


         Pucca Günlük #6 Şimdi Biz Neyiz: Pucca’nın kitabı çıktı ve ben okumasam olmazdı.


         Milena’ya Mektuplar: Kafka’yı seviyorum ama yazdıklarını pek sevemiyorum. Bu da yarım kitaplarımdan biriydi, sonunda bitirdim.


         Tehlikeli Spor Ayakkabılar: Her ay bir çocuk kitabı okuma kuralı koydum kendime. Bir de dokuz kitap olsun bu ayda da diye okudum, yalan yok.
         Şimdilik Ocakta dokuz ve Şubatta dokuz kitap okuyarak toplam on sekiz kitap okumuş oldum. Bu yıl için okuma hedefim yetmiş beş. Bakalım diğer aylarda nasıl bir performans göstereceğim?
         Siz şubatta neler okudunuz? Ortak kitaplarımız var mı?

         Gitmeden şalanjı da cevaplayayım.
         13- Asla cesaret edemeyeceğin bir şey?
         Asla asla dememek lazım ama baya düşündüm bu soruyu. Eskiden olsa yükseklik korkum var diye yüksek yerlere çıkmam derdim ama eğitim turunda mecbur kalınca Sümela Manastırı’na da, Van Kalesi’ne de hatta Nemrut’a da çıktım. Çıkmak ve inmek benim için çok zor olsa da bir daha kim bilir ne zaman gelebileceğim diye kendimi cesaretlendirip çıktım valla. Pişman değilim. Belki korkumu da yenmişimdir, bir daha o kadar yüksek yere çıkma durumum olmadı çünkü.
         Ama yılanlar var mesela. Hiç sevmem, görüntüsü falan. Bir de dokunuyorlar ya. Onu yapamam sanırım.

         Ali’ye sordum: böcek, kurbağa falan yemek dedi. Hımm, ben çok zorda kalsam yerim herhalde. Kıtlık, savaş falan olsa mesela. Allah yaşatmasın tabii, amin. 

1 Mart 2017 Çarşamba

En Maskülen Yanın

         
         Daha yeni geldim dışarıdan ama gün bitmeden soruyu yanıtlayabileceğim yine de.
         Şubatla ilgili yazılacak yazılarım var ama öncesinde başka önemli işlerim var. Birkaç gün sonra bloga da yazacağım onları. O yüzden öncelikle onlarla ilgilenmeliyim.
         12- En maskülen/feminen yanın nedir?

         Sanırım en maskülen yanım erkek gibi her işe kendim koşturmam, normalde yapamayacağım bir şey olsa bile yapmaya kalkmam olabilir.