29 Nisan 2013 Pazartesi

Efes



         Mart ayı sonunda bir seminere katılmıştım. Kuşadası Tarihi ve Kültürel Mirası Koruma Derneği yapıyordu. Konu antik çağlarda kentsel gelişim ve su sistemleri idi. Bu seminere katılanlara da Efes uygulama gezisi ücretsizdi. Hocamız Mehmet Kürkçü idi. Kendisi çok bilgili bir arkeolog. Çok güzel bilgiler nakletti bize.
         Bu seminere katılıncaya kadar su sistemlerini hem anlayamıyordum hem de anlatılmasını çok gereksiz buluyordum açıkçası. Altı üstü su sistemi, kanalizasyon işte diyordum. Ama öğrendim ki bir şehrin su toplama olanağı ne kadar iyi olursa olsun, eğer tahliyesini iyi yapamazsa o şehir, şehir olamaz. Yani atamadığı su, atık bu kez şehre zarar verir. Ben hiç bu yönden bakmıyordum bu olaya.
         Sonra aslında ilk önce bir şehir ya da ülke her neyse kurulurken alt yapının hazırlanmasının gerektiğini öğrendim. Günümüzde birazcık fazla yağmurda her yeri sel basıyorsa alt yapının yetersiz olmasından hep. Adamlar taa antik çağda bir şehri kurmadan önce planlamacılarıyla hem şehir planlamasını yapıyorlar hem de alt yapıyı hazırlamadan üstüne şehri kurmuyorlarmış.
         Ve çarpık kentleşme teknolojinin getirdiği bir şey. Ben o ızgara plan şemalı o şehirlere hastayım. Çok güzel, düzenli şehirler.
         Keşke planlamacılarımız, mimarlarımız antik çağdakilerin kafasında olsalar.
         Efes’e daha önce hiç gitmemiştim bu arada. Burnumun dibinde ama bir türlü fırsat olmamıştı işte. Artık hocalarımız da dalga geçmeye başlamışlardı “Siz hala Efes’e gitmediniz mi?” diye. Haklılar. Rehber olacağız ama daha Efes’e bile gitmemişiz. Ben daha önce Meryem Ana’ya gitmiştim bir gezimde ama Efes’e hem rehbersiz gezilemeyeceğinden hem de vaktimizin çok olmadığından götürmemişlerdi.

         Ama şikayetçi değilim. Hem çok güzel, çok faydalı bir seminere katıldım hem de Efes’i gezmiş oldum.
         Bu arada Efeslilerin neden şehri terkettikleri de anlaşılmış oldu. O kadar çok sivrisinek vardı ki… Normalde beni sinek ısırmaz. Artık kanımı mı sevmiyor, bilemiyorum. Ama burada insanın üzerine yapışıyorlar resmen. Ellerim delik deşik oldu. :(
         

         

28 Nisan 2013 Pazar

Kitap Okuma Etkinliği


 
         Geçtiğimiz haftalarda Kuşadası sahilde kitap okuduk bir grup genç. Amacımız sadece kitap okumaya dikkat çekmek ve kitap okumanın bir boş zaman aktivitesi değil, ihtiyaç olduğuydu.
         Böyle şeylere nedense katılım çok az oluyor. Yani –Kuşadası’ndaki ortam için söylüyorum- bir parti düzenlesek herkes orada olurdu. Ama ne zaman insana fayda sağlayacak bir etkinlik düzenlesek katılım çok az oluyor. Üzücü doğrusu.
         Yine de olumlu tepkiler aldık. Bu da güzel yanıydı. Bir yerlere dokunabildiğimizi görmek güzel.
         Okuma seviyemizin diğer ülkeler kadar yüksek olduğu günlere.

27 Nisan 2013 Cumartesi

Organ Bağışı


  

         25 Nisan’da okulumuzda organ bağışıyla ilgili bir bilgilendirme semineri yaptık. Sağolsun doktor hanım da çok güzel açıkladı her şeyi. Bıkmadan sorularımızı tek tek yanıtladı. Kendisine geldiği ve bizi kırmadığı için tekar teşekkür ediyorum.
Bu konuyla çok ilgiliyim. İlkokul 1. sınıfta mıydı yoksa 2. Sınıfta mıydı hatırlamıyorum ama Hayat Bilgisi kitabında organ bağışıyla ilgili bir konu vardı. Sanırım topluma hizmet ya da vatandaşlık görevleriyle ilgili bir şey işliyorduk. Taa o zamanda kafama koymuştum organlarımı bağışlayacağım diye. Tabii bunun için 18 yaşını doldurmak gerekiyor. 18ime kadar bekledim. Ama sonradan yoğunluklar artınca kaldı gitti.
Sonra bu semineri ayarladı arkadaşımız. Sağolsun o da çok koşturdu. Kaybolan dilekçeleri yılmadan bıkmadan tekrar yazıp işleme gönderdi. (Okulda böyle işler çok yavaş işliyor nedense.)
Organlarınızı bağışlamak için 18 yaşını doldurmuş ve akıl sağlığı yerinde olmak gerekiyor. Bağış yaparken sizden iki tane şahit istiyorlar. Onların da imzaları ve detaylı kimlik ve iletişim bilgileri alınıyor. Diğer ülkelerde geçerli değil ama bizim ülkemizde bu olaya biraz duygusal yaklaşıldığı için ailenin de sözlü onayının alınması lazım. Yani sadece reşit olmak yetmiyor. :) Hepsi bu kadar. Daha sonra doktorlar testleri yapıyorlar ve siz hangi organınızı bağışlayacağınıza karar veriyorsunuz. Ya da hepsini de bağışlayabilirsiniz.
Ben gözlerimi bağışlamayacağım diyordum miyop olduğum için. Tabii bilmediğim şey şuymuş: sadece kornea alınıyormuş ve burada gözün bozuk olmasının bir önemi yokmuş. O yüzden gözlerimi de verebilirim.
Kuşadası Hastanesi’nde bu mümkün değilmiş galiba ama bir araştıracağım bunu. Aydın’da yapılabiliyormuş sanırım. İlk fırsatta inşallah.
Bir de doktor hanımın okuduğu bir ayet vardı ve çok hoşuma gitti. Aşağı yukarı şöyleydi: “Organ bağışıyla bir kişinin değil tüm insanlığın hayatını kurtarmış oluyorsunuz.” Yani dinen caiz olmadığını söyleyenler için bu da resmi kayıt. Kur’an’da yazıyor iyi bir şey olduğu.
Hem kişi ölmeden başka bir kişiye nakil gerçekleşmiyor. Yani kesin olarak kişinin beyin ölümünün gerçekleşmesi gerekiyor. Şöyle bir soruyla çok karşılaşıyoruz demişti doktor hanım: “Organlarımı alacaklar diye beni hayata döndürmekten vazgeçerler mi?” Güldük buna ama eminim ki en çok kafaya takılan sorulardan biridir bu. Doktor da söyledi zaten doğrusu da bu ki Hipokrat yemini etmiş bir doktor önündeki hastayı bile bile ölüme terkedemez. Yani önce önündeki hastanın sağlığı sonra nakil bekleyen hasta. Yani ölmemiş hastayı öldürmek gibi bir şey söz konusu olamaz.
Eğer aklınızda böyle bir şey varsa mutlaka bir sağlık merkezi ya da hastaneye başvurun. Öldükten sonra eğer gidiyorsa ruhumuz gideceği yere gidecek zaten. Ama bedenimiz toprağın altında çürüyüp gidecek. Hiç olmazsa bir iki insanın hayatını kurtarmış oluruz bağışladığımızda. Biz ölmüş olsak bile başkaları yaşar. Öldükten sonra bile topluma bir faydamız dokunmuş olur.
Lütfen organlarınızı bağışlayın.

26 Nisan 2013 Cuma

23 Nisan Çocuk Şenliği


      
         Biraz gecikmeli de olsa 23 Nisan’da yaptıklarımızı yazayım dedim.
         23 Nisan Çocuk Şenliği için dernekte bir sürü uçurtma hazırladık, yüz boyası ve top aldık. Çuval yarışı için de sağolsun bir restoran çuval verdi çokça. Yıkadık temizledik.

         Uçurtma yapmak ne zormuş yahu! Çocukken hiç böyle zorlanmazdık. 25 tane falan yaptık ama 3 gün boyunca da uğraştık arkadaşlarla. Yok kuyruğu, yok terazisi… Çocukken hiç bu kadar uğraştığımı hatırlamıyorum ben. Yapıyorduk, uçuyordu o. :)

         23 Nisan günü de Kuşadası Yeniköy’e gittik. Yeniköy İlkokulu’na. Tam bir köy okulu dediklerinde inanmamıştım arkadaşlara. Onlar daha önceden gitmişlerdi oraya ve Yaylaköy’deki okula. O zaman da kitap ve oyuncak toplama kampanyası yapmıştık. Sonra da Yeniköy ve Yaylaköy’deki okullarda dağıttılar arkadaşlar. Ne yazık ki ben o projede yer alamamıştım. :(
         Küçük bir okul bekliyordum zaten ama o kadar da küçük olacağını tahmin etmiyordum. Okulda sadece 2 sınıf var. Yani toplam 40 öğrenci. 1., 2., 3. ve 4. Sınıf öğrencileri var sadece. 5. sınıflar Söke’ye gidiyorlarmış. 2 tane de öğretmeni var.
         Sınıflardan birine girdim. İlk dikkatimi çeken soba oldu. Yani sobayla ısınıyorlar. Tuvalet de bahçedeydi. Şartlar kötüydü açıkçası. Hep Doğuyu gösteriyoruz ya kötü şartları var diye Batıda, Ege’nin bağrında bir okuldan bahsediyorum şimdi. Oralar zengin, gelişmiş deniliyor ya gördüm o gün ne kadar gelişebildiğimizi.
         Eğitim hakkının bile doğru düzgün gerçekleştirilemediği bir ülkede yaşamak ne kadar üzücü. Daha çok çalışmak, daha çok çabalamak lazım.
         Neyse şenlikten okula daldık. Onlar bir program hazırlamışlardı zaten. Un üflemece, kaşıkla yumurta taşıma, kutularla yürüme, balon patlatma, yoğurt yeme yarışı ve çeşitli danslı gösteriler hazırlamışlar minikler. :) İzlerken ve fotoğraflarken kendi çocukluğuma gittim. Ağlamamak için kendimi de çok fazla sıktım. Özlemişim. Uzun yıllardır bir okulda böyle bir programa katılmıyordum. Balıkesir’deyken stadyuma giderdim hep. Hoş o da artık olmuyor ya.

         Öğretmen yüz boyatmak isteyen pek olmaz demişti ama biz olur demiştik. "Kimler yüz boyatmak istiyor, ablalarınızın, abilerinizin önünde sıraya geçin hemen." dediğinde tüm okul sıralandı arkadaşların önünde. :D Çok komikti.
         Onların yarışmaları bitince de bizim götürdüğümüz çuvallarla yarıştılar. Tüm yarışmaların birinci ve ikincilerine götürdüğümüz ufak hediyelerden verdik biz de. :)

         Daha sonra da uçurtma uçurmak ve yakan top ve istop oynamak için köy meydanına gittik. Pek rüzgar yoktu çocuklar çok hevesli olmasına rağmen. O yüzden uçurtmaları onlara bıraktık. :) Daha iyi bir günde uçururlar artık.
         Hem çocuklar hem biz gençler mutlu olarak ayrıldık oradan. İnşallah ileride hayatlarında güzel birer anı olarak kalırız. 

25 Nisan 2013 Perşembe

Fuar Ganimetleri


         Bildiğiniz gibi 18. İzmir Kitap Fuarı 20 Nisan’da başladı. Ben de bir yıldır bu fuarı beklediğimden –daha önce hiç gitmemiştim ve son iki yıldır da kimseyi ikna edemiyordum bir türlü- 21 Nisan’da hemen gittim fuara. Aslında fırsat bulabilsem yeniden gitmeyi istiyorum ama çok zor.
         Aslında kocaman bir listem vardı ama o listeden sadece iki tanesini aldım sanırım. Zaten çok param olmadığından 5 kitap alacağım diye sınırlamıştım kendimi. Erkek arkadaşımla birlikte toplamda 15-16 kitap almışız. :)
         Ve Fırat'ın bir kupasını ve kitap ayracını aldı sevgilim bana. Ona da Fırat'ın rozetini aldık sırt çantasına takması için. :)















Ne Okuyorum?


Sabun Adam 
Ahmet Önel 
Şenocak Yayınları 

19 Nisan 2013 Cuma

Ne Dinliyorum?


Cem Adrian 
Ben Seni Çok Sevdim

Cem Adrian'ın Eylülde çıkacak albümünden bir şarkı. Ben bu şarkıyı çok sevdim. Albüm hemen çıksın, hepsini dinleyeyim. 

2 Nisan 2013 Salı

Bitirdim #4


     
         HairX Repair Therapy Shampoo (for Dry and Damaged Hair): Tedavimin birinci ayının sonuna geldiğimde saçlarım çok yıpranmıştı. İlaçlar kansızlığımı artırıyordu ve saçlarım kuruyor, dökülüyordu. Ben de o panikle ne bulursam almıştım. Bunu da Oriflame’dan almıştım. Saç kremiyle maskesi de var. Onlar henüz bitmedi. Güzel bir üründü, kokusu da güzel. Çevremde Oriflame satan biri olsa yeniden alabilirdim.
         Dove Besleyici El ve Vücut Kremi: Dove’un kremlerini çok seviyorum. Daha önce de bitirmiştim. Bunu da çok sevdim. Yenisini aldım ama kuru ciltler için olanını almıştım. Aldığımda bu bitmemişti ve cildim çok kuruydu o zaman. Ama şimdi karma hatta yaplı gibi. Yüzüme süremiyorum, yağlı geliyor. Yine bundan alacağım sanırım.
         Avon Rol-on: Bunu arkadaşım vermişti. Bitirmeye çalışıyordum ama bitmek bilmedi. En son kullandığımda da topaklanma oldu sanki. Atıyorum. Yenisini almam.
         Oriflame Dudak Balmı: Bunu çok uzun zaman önce almıştım. Severek kullandım. Numarası 2907. Elimde çok fazla dudak balmı olduğundan yenisini almayacağım.
         Beauty Formulas Cucumber Nemlendirici Peel Off Yüz Maskesi: Denemek için almıştım. Çok beğendim. Kokusunun belli belirsiz olması da çok hoşuma gitti. Yeniden almak için Watsons’a gittiğimde kalmamıştı ama bir daha gittiğimde alacağım.
         Naturel Tatlı Badem Yağı: Yine saçlarım ilaçlar yüzünden çok kuruduğundan ve yıprandığından almıştım. Ama saçıma bir şey sürüp saatlerce bekleyecek kadar ne vaktim ne de sabrım var. O yüzden ben de şampuanımı ikiye bölüm birinin içine iki kapak badem yağı koydum. Önce badem yağlı şampuanla sonra da normal şampuanla yıkıyorum saçımı. Buna rağmen bile çok faydasını gördüm. Ayrıca saç çıkmasına da yardımcı olduğunu söyleyebilirim.
         I Love… Raspberry & Blackberry Shower Creme: Bunu altılı set olarak erkek arkadaşım hediye etmişti. Değişik kokuları var sette. Çok severek kullandım. Küçücük  olmasına rağmen çok uzun süre gidiyor. Şu an milkshakelisini kullanıyorum.
         Avon Foot Works Heel Softening Cream: Ayaklarında sorun olan biri değilim. Sadece nemlendirmek amacıyla ayak kremi kullanıyorum. Fena değildi.
         Strepsils Honey & Lemon Pastil: Hem faranjitim hem de bademcik iltihaplanmalarım oluyor ara ara. Sivilce tedavisi görürken başka ilaç kullanamadığımdan bu pastiller çok işime yaradılar. Zaten azıcık rüzgarda bile belli eder faranjitim kendini. Yanımdan hiç ayırmıyorum o yüzden bunları. Yenisini aldım.
         Orkid Yaprak Günlük Ped: Kullandım bitti. Ama günlük ped konusunda hala Kotex en iyisi. Tek tek paketliler. Çok daha steril olduklarını düşünüyorum o yüzden.

Ne Okuyorum?


Ziyan 
Hakan Günday
Doğan Kitap


İmza koleksiyonuma bir kitap daha. Bu erkek arkadaşıma imzalı. Ama benim oldu ki... :)