25 Mayıs 2012 Cuma

Oyun ve Oyuncak Müzesi


Pazar günü döndüm Balıkesir’den. Salı günü de İzmir’deydim. Arkadaşımla sözleşmiştik. Kendisi bana şehir rehberliği yaptı biraz. İlk önce Asansöre çıktık. Oradan İzmir’in manzarası harika bu arada.
            Daha sonra da Oyun ve Oyuncak Müzesi’ne gittik. Ben bu müzeyi bir blogda okumuştum. Çocuklarınızı götürebilirsiniz, güzel bir hafta sonu etkinliği olur yazıyordu. Biz de kocaman çocuklar olarak kendimizi gezdirdik. :))
Yürüyerek dolaştık her yeri. İzmir’i tam bilmediğim için doğru koordinatları veremeyeceğim maalesef. :(


            Bu hafta müzeler haftası olduğu için giriş ücretsizdi. Ne kadar şanslıyız, değil mi?


            Bazı müzelerde çekime hiç izin verilmiyordu. Ama uzun zamandır flaşsız fotoğraf çekebileceğimizi söylüyorlar. Belki de talep doğrultusunda böyle bir karar alınmıştır, bilemiyorum. Tabii ki flaşsız olmasının nedeni eserlere zarar vermemek için. Buna sonuna kadar katılıyorum ve saygım da sonsuz.





1800lerden 1900lerden kalma oyuncaklar vardı müzede. Şaşırıyor insan taa o zamandan bu zamana nasıl gelmiş bunlar diye. Bir yandan da bugüne değin çok da yaratıcı şeyler üretilememiş. O da dikkat çekiciydi bence.




Bu da Atatürk'ün manevi kızı Ülkü Hanım'ın küçükken yaptığı bir resim. 



O gün bir de Mask Müzesine de gittik. Onu da başka bir postta anlatacağım. 

24 Mayıs 2012 Perşembe

Mezun Olmadan Yapılacaklar Listem Hakkında


Listeme ulaşmak için tık tık.

        
3.Madde: Japonca görüyorum okulda ikinci yabancı dil olarak. Biraz da olsa ilerleme var. :) Ve bu yaz için Almanca öğrenme planlarım var. Bakalım daha görüşme aşamasında.
4.Madde:Bu ara biraz yavaşlamış olsa da izlemek için not aldığım dizileri izliyorum.
5.Madde: Kitap konusunda evet, daha az alışveriş yapıyorum. Ama diğer ürünler için bunu söyleyemeyeceğim. 
13.Madde: Şeker kullanmayı bırakmıştım. Sonra yeniden başladım maalesef. :((
19.Madde:Aparttan eve taşınınca bir kitaplık almak farz olmuştu zaten. Şimdi oldukça büyük bir kitaplığa sahibim Kuşadası’nda.

Böyle bakınca listem hemen hemen tamamlanmış gibi. Kalanlar da zaten uzunca zaman gerektirenlerden. Böyle listeler yapınca işleri daha kolay yaptığımı fark ettim. :) Yeni listeler oluşturayım en iyisi ben.

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Resim Sergisi

Pazartesi günü İbramaki Sanat Galerisi'ne gittik arkadaşımla. Resim sergisi vardı. Çiğdem Tuncay adlı bir ressamın "Senin Gözlerin Benim Bahar Sabahlarımdı" isimli sergisiydi. Biraz acelemiz olduğu için sadece alt katı gezebildik. Ama müsait bir anımda tekrar gideceğim. 21 - 26 Mayıs tarihleri arasındaymış zaten. Çok az da fotoğraf çektim.



Bu yamuk fotoğraf benden kaynaklanmıyor. Çekerken farketmemiştim ama çerçeve yamuk duruyormuş. :)) 



İbramaki Sanat Galerisi'nin sitesine bakmak isterseniz, tık tık. 

Ne Dinliyorum?


Koray Candemir
Aşk


İki gündür bu şarkıyı dinliyorum.
Özel bir nedeni yok. 
Sevdim sadece. 

18 Mayıs 2012 Cuma

...

Bricit'in de çekilişi var: http://biricitinyeri.blogspot.com/2012/05/parfum-dukkan-ile-biricitin-ilk.html

Balıkesir'den



Hava kapalı bugün. Ya da yine demeliyim. Cumartesi geldim Balıkesir’e ve neredeyse o günden beri yağmur yağıyor. İçimden de hiçbir şey yapmak gelmiyor o yüzden.
Evet, bu arada Balıkesir’deyim. 11 Mayısta okulum bitti. Artık tatildeyim. O gün sınavdan çıkınca doğruca İzmir’e gittim. İzmir otogarda arkadaşlarla buluştuk. (Geçen yılki oda arkadaşlarım, yurttan) Sonra da onlarla Turgutlu arabasına bindik ve oraya gittik. Arkadaşımın biri oralı (Tuğçe). O geceyi onların evinde geçirdik. Sağolsun ailesi bizi çok güzel ağırladı. Cumartesi günü de Manisa’ya geldik. Akşama kadar da orada gezdik. Sonra ben Balıkesir’e gelen bir otobüse bindim ve şu an evdeyim. Pazar günü döneceğim ama. Hem sıkılmaya başladım hem de adada işlerim var.
Adada da eğer kaldığım derse yaz okulu açılırsa (ki inşallah) onu vereceğim. Ve belki bir dil kursuna gidebilirim. Daha tam belli değil.
İş ayarlamıştım ama olmadı o. Başka görüşmelerim var yine adaya gidince.
Alışveriş yaptım yine bir sürü. Daha götüreceklerimi ayarlayacağım, çantama yerleştireceğim. Çanta, valiz değil. Rehber olacağım için az eşyayla seyahat etmeye alışmaya çalışıyorum. Sırt çantamla gidiyorum çoğu yere o yüzden.
Buraya kitap getirmedim bu arada. Aslında getiriyordum. Gölgeler Kitabı’nı okuyorum hala. (Bitmedi gitti.) Ama kalın bir kitap olduğu için ve çantamda ağır olduğundan geri çıkarttım. Burada da geçen geldiğimde (bir ay önce) bir yarım kitap bırakmıştım. Biraz sonra gidip onu okuyayım bari. Böyle boş boş durmakla olmaz. O da Adalet Ağaoğlu’nun Yazsonu kitabı. Bir yıldır okuyorum nerdeyse onu. Okuduğum ilk kitabıydı. Belki de son olacak. Bu kadar ağır ilerleyen bir kitap daha görmedim. Bir arkadaşımın dediğine göre (bu arada kendisi 15 -20 yıllık edebiyat öğretmeni) en kötü kitabından başlamışım okumaya ama hakikaten kötü bir kitap. O yüzden bir daha okur muyum, bilemiyorum.
Geçenlerde annemle telefonda konuşurken boya-badana yaptık demişti. Bende bir korkuyla sormuştum benim odamı da boyadınız mı diye. Boyamışlar tabii ki. “Kitaplarım?!!1 demiştim daha bir korkarak. “Çok fazlaydı, odaya girilmiyordu, yukarı çıkardık yarısını.” demişti annem. Çıldırdım tabii ben. Yukarısı diye bahsettiği de üst kat. Bizim ev üç katlı. Biz birinci kattayız. Üstteki iki kat boş, kullanılmıyor. Üçüncü kat inşaat halinde hatta. Neyse işte taşımışlar. Balıkesir’e gelmemin en büyük nedeni de bu aslında. Gelmek konusunda kararsızdım yani.
Geldim, gelişigüzel taşımışlar tabii yukarıya. Yani ben onları kategorilendirmiştim. Bilmedikleri için nerde neyin olduğunu kafalarına göre taşımışlar. Onları indirdim bir de aşağıya. Kitaplarımı, İngilizce kitaplarımı, gramer kitaplarımı ve bazı defterlerimi indirdim.
Bir sürü test kitabım vardı. Kitap alma hastalığım sadece normal kitaplarda değil maalesef. Test kitabım da çok. Ben üniversiteyi kazandım ama (biraz zor da olsa :P ) kardeşim de bu yıl girdi. O yüzden duruyorlardı hepsi. Onları bıraktım yukarıda. Gerçi bizim oğlanın pek parlak değil puanları. 2 yıllık üniversiteye gidecekmiş (bu konuda çok sinirliyim ona) ama belli olmaz belki fikir değiştirir. Dursunlar bakalım bir süre daha. Daha sonra ya ihtiyacı olanlara dağıtacağım ya da geri dönüşüme yollayacağım zaten onları.
Dün dersaneden bir arkadaşımla görüştüm. Evet, ben de dersaneye gittim bir yıl. Ama iki yıl ara verdiğim için gittim. Yoksa hâlâ karşıyım dersaneciliğe. O arkadaşım uzman jandarma çavuş oldu bu arada. İki yıldır görüşmüyorduk. Mutlu oldum onu gördüğüme.
Mayıs başında da yine dersaneden bir arkadaşım evlendi. Balıkesir’de oldu düğün. Sınavlarımın başladığı güne denk geliyordu, o yüzden gelemedim düğününe. O da Van’da ebelik yapıyordu. Sanırım şimdiki görev yeri Erzurum’da.
Arkadaşlarımın çoğu artık meslek sahibi ve bazıları da evlenmeye başaldılar. Bu benim de büyüdüğümü gösterir. :P Ama tabii ben hâlâ öğrenciyim. :)) Bu okulun bitmesine 3 yıl var daha. (5 yıllıktı) Belki sonra yüksek lisans da yaparım. Kararsızım bu konuda.
Öyle işte. Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Başka şeyler de gelirse yazarım artık ara ara okul da tatil olduğuna göre. Yoğunluğum bir nebze de olsa azaldı çünkü.

Kendinize iyi bakın. 

Not: Fotoğraf Kuşadası sahilden bir akşamüstü. Karşıda görünen Güvercin Adası. 

9 Mayıs 2012 Çarşamba

DIY: Bileklik


Herkes yapıyor, ben de yapayım dedim bir DIY projesi. Eskiden baya takı tasarlardım. İncik boncukla da çok uğraşırdım. Ama bıraktım artık o işleri. :)) Vakitsizlikten oldu diyelim.
Neyse böyle renkli tahta boncuklarım vardı. Bir mumlu ipe dizdim. Oldu bitti. :))


Not: Gümüş bilekliğim antikadır. Üzerindeki işleme Savat işlemesi diye geçer. Biraz karardı aslında. Uzun yıllardır kullanıyorum. Bana çok sevdiğim biri hediye etti. Bir kez parlattırmıştım ama antika olduğu için ve bu parlattırmalar her seferinde değerini düşürdüğü için kıyamıyorum yeniden yaptırmaya. 

1 Mayıs 2012 Salı

Ne Okuyorum?


Gölgeler Kitabı
James Reese
Klan Yayınları

Bu Sevgili Begoş'un bardaklaşma etkinliğiyle yolladığı kitap. Belki hatırlarsınız. O yazıya ulaşmak için tık tık.

Bir de Ne Okuyorum? postu yazar giderim. Aşırı yükleme oldu birden, farkındayım. :) Şimdi ben yarın başlayacak olan finallerime çalışmak üzere notlarıma geri dönüyorum efenim. Kitabın altında gördüğünüz kağıtlarda not kağıtlarım. Hiç yazmamışsın demeyin. Ters çevirdim sadece. :) Final sezonunu yarın İngilizceyle açacağım. Umarım hepsi iyi geçer. Dua edin benim için. :)

Keçi Kalesi Tırmanışı


Uzun ve bol fotoğraflı bir yazı baştan söyleyeyim. :))
Aslında bu yazının başlığının Elif’in Keçi Kalesine Tırmanamaması olması lazım. :)

Keçi Kalesi'nin uzaktan bir görünümü

Bu etkinliğimiz ÇYDD Kuşadası ve İzmir Torbalı şubelerinin ortak katılımı sonucu gerçekleşti. Keçi Kalesi Alaman Dağı’nda. Bize 540 metre yükseklikte olduğunu söylediler ama internette 300 metre diye çıkıyor. Helenistik döneme ait olduğu düşünülüyor. Köşeli taşlarla inşa edilmiş. Şöyle de bir efsanesi var:
Çok eski zamanlarda Selçuk - Belevi yöresinde bir kral yaşarmış. Kral karısı ve kızı ile çok mutlu bir hayat sürerken bir gün karısı ölmüş. Karısı ölünce tüm sevgisini kızına vermiş. Onu herkesten korumak için o yörenin en yüksek yerine bir kale yaptırmış. Korumaları için birçok askerle birlikte, kızını o kaleye yerleştirmiş.
Kızın güzelliği dillere destanmış. O yörede yaşayan bir çoban, kızı görmediği halde kıza aşık olmuş. Ama kıza ulaşmak imkansızmış. Çoban, tüm sevgisini kavalı ile dile getirmeye başlamış. Her gün saatlerce prensesi düşünerek kaval çalar ve ona ulaşamadığı için üzülürmüş. Bir gün yine kaval çalarken ağacın dalına bir güvercin konmuş. Çoban güvercinle dost olmuş, tüm dertlerini anlatmış.
Prenses için yazdığı mektubu prensese ulaştırmasını istemiş. Güvercin mektubu alıp uçmuş,
prensesin penceresine konmuş.
Pencerede kuşu gören prenses çok sevinmiş. Güvercini eline alınca ayağındaki mektubu görüp okumuş. Prenses de görmediği, hiç tanımadığı halde mektubu gönderen çobanı sevmiş. Hemen cevap yazıp güvercinle göndermiş.
Bu böyle sürüp gitmiş.
Çoban prensesi görmeyi çok istiyormuş, ama ne mümkün! Bir gün karşısına bir dede çıkmış.
Çobana derdini sormuş, çoban da derdini anlatmış. Dede çobana prensesi görmesi için neler
yapması gerektiğini söylemiş. Çoban dedenin dediklerini yapmış.
Akşam olunca keçilerinin her iki boynuzuna da fener bağlamış, kaleye doğru keçileri sürmüş.
Kaledeki askerler, boynuzlarında fenerlerle kaleye doğru gelen keçileri görünce düşman askeri sanıp, kalabalıklığından korkup kaçmışlar. Çoban da prensesine kavuşmuş.
Durumu öğrenen kral, önce çok kızmış ama sonra onların birbirlerine karşı olan sevgilerini görünce çoban ile prensesi evlendirmeye karar vermiş. Onlara güzel bir düğün yapmış. Selçuk yakınlarındaki kalenin adı da “Keçi Kalesi” olmuş.

Sabah 9’da belediyenin önünde buluşuldu. Orada sucuk ekmek yenileceği için daha önceden alınan malzemeler bizim dolaba konulmuştu. O yüzden beni en son aldılar. Evim merkezde Kuşadası’nda ve her toplantıda merkezi üs olarak kullanılıyor. :)) İşte o yüzden herkes minibüse doluştuktan sonra beni almaya geldiler. Tabii malzemeleri erkekler taşıdı. :P
Tabii herkes uykulu uykulu sabah sabah. Ama yine de eğlene eğlene gittik Torbalı’dan gelecek arkadaşlarımızla buluşacağımız yere. Bu Alaman Dağı’nın eteği oluyor yani. :) Onlarla buluştuktan sonra yolculuk başladı.




Keçi yolundan tırmanıyoruz tabii. Ama ben daha dağın eteğinde zorlanmaya başladım. Bacaklarıma kramp girdi. Yarı yola kadar iki dakikada bir dinlene dinlene çıktım. Arkadaşın yardımı olmasaydı çıkamayacaktım belki de. Hatta bir ara çıkmaktan bile vazgeçmiştim ama zorla da olsa çıktım işte. :) 
En önce varan arkadaşlarımız poz vermeye başlamışlar bile. :))

Manzarası da böyle. Yukarı çıktığınızda tüm bu ova sizinmiş gibi hissediyorsunuz.  :) 



E acıktık tabii. :))


Bir görünüm daha


70 kişi falandık toplamda. 


Bu da en son giderken çektiğim bir fotoğraf.


Bu kale turizme kazandırılmalı bence. Başka tarafta yolu varmış ama bizim etkinliğimizin adı tırmanış olduğu için tırmandık haliyle. :) Restorasyon çalışmaları başlayacakmış diye duydum ben ama umarım doğrudur ve yakın zamanda başlar. Çünkü çoğu yeri yıkılmış. 




KUTO Türk Halk Müziği Konseri



Bu konser taa 20 Nisandaydı. Arkadaşlarla birlikte gitmiştik. Kuşadası Soğucak İlköğretim Okulu yararına düzenlenmiş bir etkinlikti. 
Yarısına kadar dinleyebildik çünkü o gün bir arkadaşımızın doğum günüydü. Ara verilince çıkmak zorunda kaldık. Onun doğum gününü de sahilde kutladık. :)

Bizim dinleyebildiklerimiz:
·         Gerizler Başı
·         Bodrum Hakimi
·         Oldu mu Ayşe’m Oldu mu?
·         Evlerinin Önü Bulgur Sokusu
·         Yağmur Yağar Şıpır Şıpır
·         Kara Toprak
·         Ne Feryat Edersin Divane Bülbül
·         Al Yazmamı Düreyim
·         Dam Başında Oturur
·         Saçlarını Taramışsın
·         Ocak Başında Kaldım
·         Ben Giderim Batuma


Dinleyemediklerimiz:
·         Vur Dizini Efem
·         Su Kayadan Süzülür (Ağla Beni)
·         Mektebin Bacaları
·         Eğil Salkım Söğüt Eğil
·         Müdür Beyin Yeşil Kürkü
·         Ayrıldım Güler Miyim
·         Payton Geldi
·         Hasretinle Yandı Gönlüm
·         Hata Benim – Ankara – Odana Serdim Halı
·         El Veriyor
·         Hadi Gari

Not: KUTO: Kuşadası Ticaret Odası

Sonra da arkadaşımızı –oyalaya oyalaya- sahile götürdük. Önceden giden arkadaşlar da pastayı hazırlamışlardı. Bir köşeye saklandılar ve sürpriizz!!! Güzel bir doğum günü oldu bence. Bu da o güzel andan bir kare. :)






Son Haberler


* Yine her zamanki gibi çok yoğunum. Bence bu yoğunluk zamanı iyi yönetemediğimden kaynaklanıyor. Yoksa her zamanki –yıllardı olduğu gibi- yaşamaya çalışıyorum. Ama doğru düzgün bir program yapıp uygulayamıyorum sanırım. Sonra da şikayet ediyorum böyle. Bu huyumu hiç sevmiyorum işte.
* Geçen haftaların birinde bir halk müziği konserine katılmıştım. Arkadaşın doğum günü vesilesiyle ara verilince çıkmak zorunda kaldık ama olsun. Dinlediğim kadarıyla lezizdi.
* Yine geçtiğimiz haftalarda Selçuk’taki Keçi Kalesi’ne tırmandık. 540 metre yüksekliği varmış. Tabii ben pek tırmanabildiğimi düşünmüyorum. Resmen sürünerek çıktım. Uzun zamandır doğru düzgün dinlenmediğim ve uyumadığım için (yine dinlenememeye çıkıyor bu) bacaklarıma kramp giriyor sürekli. Hah işte! Tırmanırken de oldu bu. Ve hüzünlü son. Daha yeni başlamışken yol, benim için işkence gibi önümde uzadı da uzadı kısalacağı yerde. Kaleye çıkıncaya kadar öldüm öldüm dirildim ama vardığımda gördüğüm manzara hepsine değerdi.
* Bu hafta sonu derneğin çalıştayı dolayısıyla Denizli’deydim. Geçen yıl da gitmiştim Denizli’ye. Bir arkadaşımda kalmıştım. Güzeldi. Bu yılda güzeldi. Sunumlardan gözlerimiz pörtlese de orada olmaktan mutluydum.
* Yarın finallerim başlıyor. Bense oralarda, buralarda fink atıyorum. Blogu çok ihmal ettim. Aklımdakileri de unutmadan yazmak istiyorum. O yüzden birkaç post daha ekleyebilirim.
* Okul bitti resmen. Finallerden sonra bitecek yani. İkinci sınıf oldum artık. Zaman ne kadar da hızlı geçiyor yahu.
* Bu yıl için hedeflediğim çoğu şeyi gerçekleştirdim sayılır. Eksikler var tabii ki. Olsun. Düzeltilir. Yine de en büyük eksikliğim çok kitap okuyamamam. Eskisi gibi değil okuma düzenim. Niye böyle oluyor anlamıyorum.
* Ha dün bir fotoğraf sergisine katıldım. Onun da postunu yapacağım inşallah.

Yine karmaşık oldu ama aklıma geldiği gibi yazdım.
Beni mimleyen herkese teşekkür ediyorum. Vakitsizlikten bir türlü cevaplayamadım. Herkesten tek tek özür diliyorum.

...

Arminin dünyası: http://arminin-dunyasi.blogspot.com/2012/04/arminin-dunyasndan-hediye-var.html?spref=bl

Make u parfume: http://makeuparfume.blogspot.com/2012/04/3-kisiye-hermes-calvin-klein-ve.html?utm_source=feedburner&utm_medium=feed&utm_campaign=Feed%3A+makyajVeParfmzerineHerey+%28%27%27makyaj+ve+parf%C3%BCm+%C3%BCzerine+her%C5%9Fey%27%27%29




Ojelerimi seviyorum: http://ojelerimiseviyorum.blogspot.com/2012/04/200-izleyici-cekilisi.html?utm_source=feedburner&utm_medium=feed&utm_campaign=Feed%3A+blogspot%2FJHPhy+%28Ojelerimi+Seviyorum%29

Lal'in Makyaj Notları: http://lalinmakyajnotlari.blogspot.com/2012/04/hediye-cekilisimlal-kutu.html?utm_source=feedburner&utm_medium=feed&utm_campaign=Feed%3A+LlinMakyajNotlar+%28L%C3%A2l%27in+makyaj+notlar%C4%B1%29