21 Mart 2015 Cumartesi

İzledim

         
         Bu ara izlediğim filmlerden bahsedeyim sizlere. Hepsini de sevdim genel itibariyle bu arada.


         İlk önce Deliha filminden başlayalım. Ben bu filmi nedense duygusal bir film diye tahmin ediyordum ama izlerken çok eğlendik. Herhalde isminden dolayı bana Tarık Akan’ın “Deli Deli Olma”sını hatırlattığından böyle oldu. Başroldeki Gupse Özay rolünün hakkını çok iyi vermiş diyebilirim. Konusu sıradan olsa da güzel vakit geçirten bir film. İzlemediyseniz izlemenizi tavsiye ederim.


         Hadi İnşallah hakkında o kadar yazıldı çizildi ki… Pucca’nın aynı isimli kitabından uyarlama bir film bu. Hatta Pucca’nın kardeşi twitterda Pucca’nın filmin galasına çağrılmadığını falan yazdı. Pucca fanları kitabı yansıtmıyor, Pucca’ya sorulmadı diye tepki alıp filme gitmemeye falan karar verdiler. Pucca da tam olarak kitabı yansıtmadığını söylese de filme gitti tabii ki. Babasıyla yan yana izlemişler öyle söyledi. Kitabı okuyan biri olarak konuşmam gerekirse; evet, kitaba göre çok fazla eksik var kitapta ama yine de çook eğlenceliydi. Büşra Pekin yıldızı parlayan oyunculardan zaten. Murat Boz… Iıı pek sevmem kendisini. Dinlemem falan ama o da fena değildi hani. Çok güldük bu filmi izlerken de. Siz de benim gibi geç kalanlardan mısınız?


         Grinin Elli Tonu. Ay bu film hakkında da o kadar çok konuşuldu, yazıldı, çizildi ki izlemezsem ayıp olacaktı artık. Seks sahnelerinin abartıldığı yazılmıştı. Bana o kadar abartılmış gelmedi açıkçası. Piyasada daha açık sahneleri olan birçok film var porno tadında. Sonra okuduğum bir haberde de pornocular isyan etmişti pornoyu, porno sanatçılarına bırakın diye. :D Bir tarafta porno gibi diye beğenmeyenler bir tarafta da porno böyle olmaz diye beğenmeyen pornocular… Bilemedim. :) Bence güzeldi. Herkesle hemfikir olduğum konu ise müzik seçimlerinin iyi olduğu. Hayır, daha kitabını okumadım. Okuayacağım. Yani inşallah, bir gün. :)


         Ve film ve sinema özürlü ben İncir Reçeli 2’yi de bugün izledim. İlki kadar çarpmasa da yine de güzel bir filmdi bence. Bu filmde Halil Sezai’nin söyledikleri haricindeki müzikleri çok beğendim. Şafak Pekdemir ablamız da çok güzel bir kadın bence ve bu role çok yakışmış.
         Ben çok hastayım son iki-üç gündür. Sizler sağlığınıza dikkat edin, e mi?!
        

         

7 Mart 2015 Cumartesi

Hadi Yap Artık

         


         Merhaba bilog.
Ara ara beğendiğim ya da yeni keşfettiğim blog ya da sitelerden bahsetmeye karar verdim. İlk olarak fikrinin çok hoşuma giden bir platformdan bahsedeceğim.
İnsan sürekli kararlar alır da bir türlü yerine getiremez ya Hadi Yap Artık işte sizin o kararlarınızı gerçekleştirmeye yardım ediyor. Mesela ayda 4 kitap bitirme hedefiniz mi var. Siteye girip hedefinizi yazıyorsunuz ve bir hedef tarih belirliyorsunuz. Gerçekleştiremediğiniz takdirde ne kadar para bağışlayacağınızı belirtiyorsunuz. Eğer hedefinizi gerçekleştiremezseniz bağışladığınız para bir kuruma ya da vakfa bağış olarak gidiyor.
Hem başkalarına verdiğimiz sözleri bir şekilde tutarız da kendimize verdiğimiz sözleri tutmakta nedense zorlanırız. Bu blog sayesinde artık kendimize verdiğimiz sözleri de tutabiliyor duruma geleceğiz ne güzel. :)
Bence çok güzel bir fikir. Ben de her gün İngilizce çalışacağım diye bir hedef koymaya karar verdim kendim için.

Sizde kendiniz için bir hedef belirlemek ya da sitede yer alan güzel yazılardan okumak için Hadi Yap Artık sitesine gidebilirsiniz.

3 Mart 2015 Salı

Bitenler #22

        
         Bir bitenler yazısı ile daha seninleyin bilog. 26 Ocakta Batı etabını yapmak üzere tura çıktım. 9 Şubatta turumuz bitti. Kuşadası’nda bir gece uyuyup ertesi gün hemen İstanbul’a doğru yola çıktım. Nedense böyle seyahat ederken ürün bitiremiyorum ben. Bunun sebebi de seyahat için yeni ürünler açmam sanırım. Ne geride bıraktıklarım ne de yanımda götürdüklerim bitiyor o yüzden.
         Bu sefer az ürün var yani. Hadi başlayalım.


         Avon Naturals Nar Özü ve Kamelya Yağı İçeren Şampuan: Böyle büyük ürünleri çok sevdiğimi söylemiş miydim? Daha önce de başka bir çeşidini kullanmıştım Avon’un bu şampuanlarından. Uzun süre bitiremediğim için sonlarına doğru sıkılmıştım ama performansından memnun kalmıştım yine de. Bunu da sevdim. Yarısını Doğu turunda yarısını da Batı turunda kullandım. Fiyatı da çok uygundu ve kocaman bir ürün. Elimdeki ürünler bitince ve Avon ürünleri satan birini bulursam yeniden alırım.
         Avon Naturals Papatya ve Aloe Özlü Şampuan: Yukarıdaki ürünle aynı düşüncelere sahibim bu ürün için de. Kokuları da beni rahatsız etmedi. Sanırım elimde bir ya da iki çeşidi daha var.
         Palmolive Termal Spa Duş Jeli: Sevdiğim bir ürün oldu. Sonlarına doğru içine Selin’in duş scrubunu dökmüştüm. Öyle de çok güzel oldu bence. Şu ara elimde bir sürü sabun olduğundan bir süre duş jeli almamaya karar verdim.


         Schwarzkopf Gliss Sıvı Saç Kremi: Hep kullandığım saç açıcı ürünüm. Fakat bu kez farklı bir ürün kullanmaya başladım. Çünkü artık saçımın bu ürüne alışmaya başladığını düşünüyorum. Bir süre de onu deneyeyim. Memnun kalmazsam yine bu ürüne dönerim.
         Dove Original Deodorant: Doğu turuna giderken almıştım bunu. Normalde stick ürün kullanırım ama turda sprey ürünlerin daha iyi olacağını düşündüğümden bunu almıştım. Çok sık kullanmadığımdan anca bitti. Kokusu falan fena değildi. 48 saat koruma vaadi var ama hiç o kadar denemedim. Zaten dağ tepe dolaştığımızdan gün içinde de birkaç saatte bir yeniliyordum ben ne olur ne olmaz diye. Yine tur gibi uzun süreli dışarıda kalacağım zamanlarda tercih edebilirim belki.
         Zeytin Sarayı Argan Yağlı El, Yüz ve Vücut Kremi: Şirince’den aldığım setin üçüncü kremi bu. Zeytinyağlı, güllü, argan yağlı ve narlı olanı var ve en çok zeytinyağlı olan ile argan yağlının kokusunu sevdim. Şimdi narlı olanı kullanıyorum ama kokusu pek hoş değil. Batı turunda Şirince’ye de gittik tabii ki. Ben hemen o alışveriş yaptığım dükkanı bulup iki adet zeytinyağlı, iki adet de argan yağlı krem alıp çıktım. Gerçekten güzel kokuyorlar ve nemlendirmeleri de oldukça iyi. Eğer yolunuz Şirince’ye düşerse ya da bu ürünler karşınıza çıkarsa bir denemenizi tavsiye ederim.
         Benri Kuru Şampuan: Kuru şampuan furyası deli gibi esmeye başladığında ben de merakıma yenilip denemek için bu ürünü almıştım. Zaten o zaman çok fazla da çeşit yoktu. Neyse ki seyahat boyunu almışım. Çünkü kuru şampuan olayı çok bana göre değil bence. Hem kokusunu sevmedim, benim için çok ağır. Hem de saçımı sertleştirmesini sevmedim. Yani bunu kullanacağıma yarım saatte saçımı yıkayıp çıkmak daha mantıklı geliyor bana. Sevemedim yani.
         Pure’n Soft Feminine Cleansing Wipes: Bu ürünleri özellikle seyahatlerde kurtarıcı olduğunu düşünüyorum. Turist rehberliği öğrencisi olduğum için Türkiye turuna çıkmam lazımdı. Özellikle Doğu turunda doğru düzgün bir tuvalet bile bulamadığımız zamanlarımız oluyordu. O yüzden o zaman da Batı turunda da su bile bulunmayan bazı yerlerde bu ürün kurtarıcım oldu. Fiyatı da uygun.
         İsmi olmayan iki ruj: Kimbilir ne zaman alınmış isimleri silinmiş kırmızı rujlar. Atıyorum.


         Benim bitenlerim bu kadardı. Siz neler bitirdiniz? Bu ürünlerden kullandıklarınız var mı?

Bir Nedeni Yok

Küçük İskender sever misiniz? Bu kız "Bir Nedeni Yok" şiirini çok güzel okumuş. Bir dinleyin derim. 


Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. Evet, bilmiyordum. Bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. Sevişirken sözlük kullanıyordum hala. Ama, seni seviyordum. Ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. Sana yaklaşamıyordum. Yasaklanmıştın adeta. Çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. Küçük bir ateş. Küçücük bir ateştin sen. Sönmekten ürken bir ateş. Bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. Aşkın mecali kalmamıştı. Sessizce sokuldum yanına. Acıyla irkildin. Gülümsedim. Gülümsememe anlam veremedin elbette. Kimdi bu? Ne istiyordu? Tanımadığın biri. Hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. Fuzuli bir beden, karşındaki. Usulca uzandım,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. Uzayın adını ben koymadım. Uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. Rahatlatır beni o. Bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. Yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. Romantizme uyum sağlamak için de değil. Öyle. İşin gerçeği budur. Yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. Bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. Lekesiz bir yalnızlık. Lekelenmeye müsait bir yalnızlık. Tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. Pişmansın. Pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki. Elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. ‘Neyim ben? ! ’ diye haykıracaksın. Olmuyor tabii. Olmuyor. Sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun. Beni anlayacağın günler gelecek. Beni de göreceksin. Benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. Korkma lütfen,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. Bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. Kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. Çay pişiririz. Çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. Sonra da sen anlatırsın: Sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin... hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. Ben sıkılmam. Ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. Seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. Bir insan, bir insanı sıkamaz. Bir insan canı isterse sıkılır. Hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. Hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. Endişelenmen gereksiz,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. Endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. Başkalaşmaya çalışıyorum. Gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. Değişmek, hiç de zor değil. Yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. Anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. Evet, tıpkı bu. Sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. Birlikte dansedebilmek gibi. Sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. Arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. Bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. Ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. Ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. Ve ciddi. Ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. Bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. Ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. Masallarla geliyorum. Efsanelerle geliyorum. Herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. Artniyetsizim. İnan,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Bazı sorulara cevap bulamadım; kuşkusuz gerekli de değildi bu. Soruyu soru halinde bırakıp sahici yanını korumaya çalışmam, cehalet mi sanıldı acaba? ! Bedenlerin bedenlerden istedikleri, ruhların, ruhlardan çıkarttıkları, karşılıklı acıların birbirlerinin etkisini arttırdıkları vakitlerde düştün aklıma. Aklıma yayıldın. Ne kaybedebilir, ne kazanabilirdim ki artık: Ortadaydım işte! Bir başkasının mal varlığına dönüşmeden yaşayabilmenin yalnızlığıydı bu. Hayır! Melankoli diye adlandırma bu durumu; ortak bir açı yakalayamama sorunu galiba. Her kadın gibi doğurmak hevesi, her erkek gibi dağların doruklarında biraz gözden ırak hüzünlenme denemeleri aslında. Kusura bakma, kafam biraz dağınık,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

İnsan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. Kızmamalısın. Darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. Sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. Bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. Aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? Neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? ! Ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? Alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? Demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. Senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. Dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terkettiğin gecedir. Beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. Bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! Gerçekten kırıyorsun beni,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin. Sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. Düşüncelerimi zapteden, kelimelerimi korkutan birinin. Yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. Onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. Onu arıyorum göğe her baktığımda; bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. Bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış, başkalarına aynı/ birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. Cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda. Bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. Hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. İnsanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. Bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. Yapacak çok işimiz var. Dövüşecek çok düşmanımız var. Kucaklayacak çok arkadaşımız var. Bizim sebebimiz bu. Bizim fazlalığımız bu. Belki de iksirimiz. Kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. Yalan söylemiyorum

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “Rüzgara dur, yağmura yağma, mevsime değiş” demeyi; doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. Bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. Hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. Kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. Çikolata bile kurtlanabilir. Dondurma erir. Çiçek solar. Galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! Birer hatıraya dönüşseler bile! Kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? Sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da.

Şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. Çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. Aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. Hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! . Hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. Hangimiz daha özveriliydik; bunun da.. umarım mutlu olursun. Bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. Hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! . Yüzüme öyle bakma nefretle,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Benden uzaklaştıkça, bana ait olandan yakanı sıyırdıkça rahatlayacağını, herşeye yeniden başlayabileceğini sanıyorsun. Kimbilir, doğrudur belki de! . Adımın yaşamadığı, adımın özlemle anılmadığı yerlerde kime umut verebilirim ki zaten? Romantizmin tehlikesi büyük! Romantizmin tehlikesi büyük! Romantizmin esrarı büyüleyici! Romantizmin kanına girdiği insanlar bencil ve hırslı!
Ben seninle birlikte yaşlanabilecek kadar erken yola çıkmayı istemiştim; maceramız uzundu çünkü. Maceramızın tahakküm altına alınamayacak kadar mükemmel olması, donanımımızla ilişkiliydi. Ynni, sen ne kadar sevecensen, ben ne kadar yıpratıcıysam.. o da o kadar mükemmeldi. Özveri denebilir buna. Evet, buna özveri demek beni mutlu ediyor. İnsan, özverinin çocuklara ad olarak verilebileceği bir dünyada tanımını kaybediyor. Bu kaybedişteki kaosun ritmiyle çekiliyorum sana. Sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor! . Sakın ha üstüne alınma,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Ben seni kırmak için yaratılmadım. Uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz ve suç yüklüydüm? ! Belki; seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama herşey mi benim aleyhte varoluşumla açıklanabilir? ! Beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? Seni kaybettim. Bunu biliyorum. Seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. Ortadaydı. Bedel ve kefalet ortadaydı.. senin hakkında bir satır yazmamaya çalışmamın nedenini hiç düşündün mü? ! Sana ait olanları içten içe koruma uğraşı mıydı sanki bu: kuşkusuz. Hala da saygıyla ağlıyorum. Büyük bir tesadüfe yenildim, büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: Tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimlerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. İnadıma öfkeleniyorsun. Seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun. Bu da aşk işte! Bu da entrika! Bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaveralarla kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi! Peki anahtar nerede sevgilim? ! peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! Dur, dur, bağırma,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Bunlar da geçecek şüphesiz. Seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki.. bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki.. Yaralandım. Bütün noktalarımdaki nöbetçiler de yaralandı. Çığrından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yalnızlığım. Bir gerçek aramıyorum felakete. Bir bahne göremiyorum arkadaşlarımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. Ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. Ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak.. Eğer hissediyorsan,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. Ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. Şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. O rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. Dokunamadım sana. Parmakuçlarım neşterdi çünkü. Kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

Küçük İskender


1 Mart 2015 Pazar

Ben Geldim

         


         Dün Ankara’daydık. ÇYDD’nin 7. Anıtkabir bulaşması ve 10. Temsilciler Kurulu vardı. Ben de temsilciler kurulunda delegeydim.
         Sabahtan Ata’nın huzuruna çıkıp, daha sonra Temsilciler Kurulu için oradan ayrıldık. Kurul, Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde yapıldı. Görevimi yerine getirdiğim için mutluyum.
         Bu sabah 8 gibi de eve döndüm. Yoğun bir programdı ama atlattık bir şekilde.
         …
         Her zaman “Hiç vaktim yok./Çok yoğunum.” gibi cümleler kuran insanlardan hoşlanmayan ve onları çok da anlayamayan bir insan olmuşumdur. Fakat gerçekten hiç vaktim yok ve çok yoğunum ya. Nasıl oluyor anlayamıyorum ama bir şekilde işlerim yetişmiyor.
         Bir önceki yazımda (bitenleri yazmışım) batı turuna çıkacağımı yazmıştım. Çıktım batı turuna. Berbat geçti. Gün gün yazmayı planlıyorum. Biz turdayken okul açılmıştı zaten. Dönünce de dersler, sunumları ayarlamak falan… Uğraşıp duruyoruz. Sunum konularını seçmek bir dertse hazırlamak da başka bir dert. Sunum hazırlamaktan gerçekten nefret ediyorum bu arada. Sunmakta ya da raporunu hazırlamakta bir şey yok. Hatta o kısımlarını eğlenceli buluyorum ama hazırlamak tam bir işkence. Sonra…
         Bazen çok şaşırıyorum. Aynı yolda, aynı amaçla yürüdüğüm insanları hep kendim gibi sanıyorum. Yani, tamam herkes farklı. Ama ortada ortak bir amaç varken orada sadece kendi çıkarını düşünmek bana çok garip geliyor. Hele ki ortadaki amaç belli, hareket belliyken sadece kendine çekmek her şeyi… Garip yani. Üzücü de.
         …


         Dün Temsilciler Kurulu’nda iken çok çok üzücü bir haber aldık. Yaşar Kemal… Çınar dediğimiz güzel adam. O kadar üzüldüm ki o saatten sonra kurula odaklanmak çok zor oldu benim için. Huzur içinde yat büyük üstat!