17 Mart 2014 Pazartesi

Döndüm

         


         Kaçtım. Böylesi daha kolayıma geldi, ben de kaçtım. O üzerindeki gökyüzü yüzüme gözüme bulaşan, tenime yapışan şehrime kaçtım.
Eskiden oradan çıkabilmek, kabuğunu yırtabilmek için uğraşırdım oysa. Şimdilerde kalabalıklardan bunaldıkça o hiç bildiğimden şaşmayan yere kaçıyorum. Bilindik olmasını, dinginliğini çok özlüyorum. Anladım.
Sokaklarında dolaştım cumartesi günü. Rahat rahat gezinen insanları seyrettim. Sanki düğüne gider gibi süslenmiş liselileri izledim. Kafelerde rock müzik dinleyip tavla oynayanlara gülümsedim. Bir gün de olsa dünyayla ilişiğimi kestim.
Kaçtım. Elime yüzüme bulaşıyor önümde ne varsa. Bir sürü iş var üzerinde uğraştığım. Daha ardım sıra gelenleri saymıyorum bile. Bir dünya iş yapıyorum ama görünürde hiçbir şey yok. Hiçbir şeye de yetişemiyorum aynı zamanda. Zamanı yönetemiyorum bir türlü. Ne uyuyabiliyorum üstelik ne de uyanabiliyorum. Sırf bu yoğunluktan ötürü çok istediğim bir eğitim gezisini kaçırdım mesela. Uyanamadım, salak gibi uyanamadım. Nasıl üzüldüğümü anlatamam. Hala da üzgünüm.
Kendime çok kızıyorum bazen. Yani tek bir işe yoğunlaşıp onu bitirmek varken neden hep on bin işi birden yapmak zorundayım anlamıyorum. Ya da en basitinden neden hep on kitabı birden okumak zorundayım. İlla hepsi birden olacak. İlla hırpalayacağım bedenimi.
Sonra bir de benim bunaldıkça seyahat etme huyum var. Zaten turist rehberliğini de önce kendimi eğlendirmek için okuyorum. Bunalmayacağım, sıkılmayacağım. :/ İşte kafam bir şeye bozuldu mu, şehirden sıkıldım mı, bir şeyler ters gitmeye devam etti mi benim hemen oradan ayrılmam, kendime çeki düzen verip silkelenmem gerek. “O” bile alıştı artık: “Biliyorum, sıkılınca gitmen gerekiyor senin!” dedi geçen gün bana. Doğrudur. Sıkılınca başka şehrin kalabalığına karışayım, başka kalabalık yüzler görüp geleyim düzeliyorum ben. Yine aynısı oldu. Cuma günü gittim Balıkesir’e. Bugün de döndüm Kuşadası’na. Azıcıktı ama çok yoğunum bu ara. İdare edeceğim.

Döndüm. Düzelecek inşallah her şey. Şu iki hafta da çok yoğunum. Sonrası selamet gibi. Hadi bakalım. 

11 Mart 2014 Salı

Berkin

         


         Küçücük bir çocuk. 15 yaşında daha. Bugün öldü o çocuk. Daha fazla dayanamadı küçücük yüreği. Yalnız bıraktı bizi.
         15 yaşında… 16 kilo…
         Kuş kadar kalmıştı. Kuş oldu uçtu Berkin.
         Canım o kadar acıyor ki… O kadar baskı yapıyor ki kalbime. Çocuk ya küçücük bir çocuk! O çocuk benim kardeşim de olabilirdi! :(
         Gözyaşlarımı tutamıyorum bir türlü. Nefes de alamıyorum. Fotoğraflarını paylaşıyorlar facebookta, twitterda. Gördükçe daha da kötü oluyorum.
         İnsan, ekmek görünce ağlar mı?! Biz ağlıyoruz işte. Bundan sonra her görüşümüzde de aynı düşünce geçecek aklımızdan.
         Ne acı! Ne acı ki bu ülkenin başındakiler tecavüzcü, soyguncu, çocuk katili… Utanmadan da “Emri ben verdim!” diyebiliyorlar.
         Ne acı ki hâlâ “Hırsız ama ben icraate bakarım!” diyebiliyor bazı özürlüler. Evet, özürlüler!
         “Dışarıda ne işi varmış, su testisi su yolunda kırılır.” Diyebiliyor bazı insan kılıklılar.
         “Ama o da taş atmış!” diye vicdanını rahatlatmaya çalışıyor bazı vicdanına sıçtıklarım.
          Hadi diyelim attı. 15 yaşında bir çocuğun attığı taşla bir merminin vereceği zarar aynı çünkü. Mermi ya bu mermi!
        
         Bugün okulda arkadaşlarımız da oturma eylemi yaptılar. Akşam 18.00’da da El Heykeli’nde toplanıldı. Katılmadım. Katılamıyorum. Nefes alamıyorum ki. Boğazımdaki bu yumru geçmiyor. Bu acı katlanılacak gibi değil.
         Katillerin kalpleri kurusun inşallah. Allah kimseye evlat acısı yaşatmasın ama yatacak yeriniz yok resmen. Elbet gün gelecek değişecek bu düzen. Yaptıklarınızın cezasını çekeceğiniz günleri göreceğim. Biraz da Berkin için de atacak bu kalbim bu günden sonra. Allah sizi bildiği gibi yapsın!


         Berkin, ablacım, rahat uyu. Sen rahat uyu. Biz uyandıracağız kalan Berkinleri. Söz veriyorum senin için okuyacağım tüm kitapları. 

7 Mart 2014 Cuma

Bitirdim #14

Bir önceki yazımdan dolayı bloga bile girmek istemiyorum ama uzun zamandır da yazı girmediğimin farkındayım. Hatta yazılacak çok şey birikti. Artık bir yerden başlamak gerek diye düşündüm ve bitenler yazısını yazmaya karar verdim. Hem boş ambalajlardan da kurtulacağım böylece.
         


         Başlayalım o zaman:
         Dove Yoğun Onarıcı Şampuan: Dove’un ürünlerini genellikle seviyorum zaten. Bunu da severek kullandım. Tekrar alabilirim.
         Watsons Fruity Body Scrub: Greyfurtlu idi. Vücut ovmaya yarayacak bir ürün ararken denk gelmiştim Watsons’ta. Fiyatı da uygun olduğu için aldım ama pek bir etkisini göremedim ben. Neyse ki kokusu varla yok arasındaydı da rahatsız etmedi beni. Başka bir ürün deneyebilirim, aynı ürünü almam.
         Schwarzkopt Gliss Sıvı Saç Kremi: Yine bitirdim. Yedeği mevcut elimde. Almaya devam edeceğim.
         Beauty Formulas İntimate Temizleme Jeli: Güzeldi. Yenisini kullanıyorum.


         Watsons Ballı Saç Maskesi: Neredeyse 1 yıldır kullanıyorum bu ürünü. Ben saç kremi olarak kullandığım halde bu kadar uzun süre dayandı. Maske olarak kullansam kimbilir ne kadar kalırdı elimde. Başlarda nefret etsem de sonradan sevdim. Bitki özlüsünü aldım.
         Arko Nem Nar & Kırmızı Üzümlü El, Yüz ve Vücut Kremi: Nefret ettim bu kremden. 2 adet almıştım zamanında. Kokusunu sevemediğim için birini arkadaşıma vermiştim. Bunu da kullanmak için çok çabaladım ama anca yarısına gelebildim. Dayanamayacağım daha fazla. Atıyorum! Anladım ki ben arkonun hiçbir kremini se-ve-mi-yo-rum!
         Pure & Beauty Super Brightening Başlangıç Seti
         Temizleyici: Kokusunu da yapını da sevdim. Elimdeki ürünler bitince almayı düşünebilirim.
         Tonik: İlk sürdüğünüzde biraz yapış yapış bir hissi olsa da kokunu ve daha sonradan verdiği hissi sevdim. Pek tonik kullanabilen biri değilim ama belki alırım.
         Beyazlatıcı Krem: Bunu da sevdim. Büyük boyunu aldım, kullanıyorum.
         Signal Diş Macunu: Temizlemesi güzel. İkincisini kullanıyorum şu an.
         Hobby Gliserinli Kuru Cilt Bakım Kremi: Daha önce de kullanmıştım. Güzel bir ürün. Denk gelirsem yine böyle çanta boylarından alabilirim.
         Cocacola Lip Smacker: Nemlendirmesi güzeldi fakat benim için çok şekerliydi. O yüzden bir daha almam.
         Cococare Cocoa Butter (spf 15) Lip Balm: Üzerinde de kocaman kakao yazmasına rağmen hangi akla hizmet bu ürünü aldım, hiç bilmiyorum. Kokusuz ve renksiz olduğunu düşündüm herhalde. Ama öyle değildi ne yazık ki. Buram buram kokuyordu. Hiç sevmedim. Ve daha dudağa sürerken paramparça oluyordu. Elimde dağıldı gitti. Hiç kullanamadım. Bir daha asla almam.
         Carefree Günlük Ped: Yine Kotex bulamadığım bir zamanda aldığım ve yine ölesiye pişman olduğum bir ürün! Bir daha almam!
         Cettua Siyah Nokta Temizleyici Burun Bandı: Benim siyah noktam yok ki! Bir tane vardı, evet, yıllardır gitmiyordu yüzümden. Ama en sonunda banyoda kurtuldum ondan da. Bu ürünü de boşuna kullandım yani. Olmayan siyah noktalarıma yapıştırdım. :) Bir daha almam. 

1 Mart 2014 Cumartesi

Fatoş

         


         Ne söylesem, nasıl söylesem az…
         Bu sabah uyandığımda çok üzücü bir haberle karşılaştım. Okulumuzdan bir arkadaş vefat etmiş. Fatoş…
         Motor kazasıymış, öyle dediler. Ama inanmak istemiyor insan. Hâlâ şaka gibi geliyor bana.
         Öyle çok muhabbetimiz yoktu Fatoş’la. Okulda, arkadaş ortamında karşılaştıkça merhabalaşıyorduk sadece. Bir de iki yıl önce bir öğrenci partisinde dans ederkenki fotoğraflarımız var elimde.
         İnanası gelmiyor insanın. Canı çok acıtıyor ölüm denen şey. Daha çok genç üstelik. 22. Henüz 22. Her ölüm erken ki zaten. Bu da öyle. Ne desem boş.
         Ailesine sabır diliyorum. Işıklar içinde yat Fatoş. Hakkım geçtiyse de helâl olsun.
        
         Haberlerini de okudukça daha da kötü oluyorum. Tık ve tık.

         Ne olur alkollü iken araç kullanmayın. Kasksız/ kemersiz hiç kullanmayın. 

         Yarın memleketi Mersin'e defnedilecek Fatoş. Ben mezarlıklardan hoşlanmam, çok da korkarım. Gidemeyeceğim. Kalbim kaldırmaz bunu. Herkes acısını aynı şekilde ifade edemeyebilir. Ben de yazarak hafifletmeye çalışıyorum acımı işte.