31 Aralık 2013 Salı

Ne Okuyorum?


Ah ve Mat
Sedat Balun 
Optimum Kitap 

2013'ün son Ne Okuyorum? postu ile karşınızdayım. İlk kitabını okuduğumdan ikinci kitabını okumasam olmazdı. 

İstek Listesi Yapma Zamanı Geldi

       
         Geldi yine bir istek listesi zamanı. Her ne kadar 2 Ocakta finallerim başlıyor olsa da –yine- ve yılbaşı gecesi için bir program yapamayacak olsam da listemi hazırlayayım dedim. Ne de olsa “Kaynaklar kıttır ve ihtiyaçlar sınırsızdır.” Demiştik bir önceki yılın istek listesinde de. :)
         Önce geçen yıl ki isteklerin bir durum değerlendirmesini yapayım. Bakalım evrenin bana geri dönüşü nasıl olmuş:
         *Tedavimin iyi bir şekilde sonlanması: Bitti şükür tedavi. Cildim çok daha iyi artık. (Bununla ilgili bir yazı yazacağım ama ne zaman?!)
         *Daha çok kitap okumak: 2012’de 27 tanecik okumuşum. :( Bu yıl 39 adet okumuşum. Yeterli mi? Hayııııırrr… (Bu sayı kasım sonuna kadar)
         *Yeni bir dil öğrenmek: Osmanlıca öğrenmeye başladım ben. Şurada da yazmıştım. Eh bu da bir şey. :)
         *Daha çok gezebilmek: Bu hiçbir zaman yeterli gelmeyecek sanırım bana. :)
         *Sevgilimle daha çok vakit geçirebilmek: Oluyor, olmakta, olacak. :)
      *Daha çok öykü ve deneme yazabilmek, mümkünse kitabıma yoğunlaşmak: İşte bunda çok başarılı olduğumu söyleyemem. Yazı konusunda verimsiz bir yıl geçirdim.
         *Derslerimde birazcık daha başarı: Eh işte, iç güveysinden halliceyiz. :)
        *Türkiye turuna çıkabilmek: Bu yıl tur yalan oldu bizim için. Artık 4. sınıfta ya da mezun olunca kısmetse.
         *Çevremdeki insanların sağlıklı, mutlu ve huzurlu olmaları: Her daim diliyorum.
         *Ülkemin içinde bulunduğu çıkmazlardan aydınlığa çıkması, uyuyan insanların uyanması ve doğru düzgün yönetilmesi: Yeniden diliyorum, zira bu yıl pek başarılı olmadı.
         *Eğitim ile sağlık giderlerinin ücretsiz olması: hep ama hep diliyorum.
         Bunları istemişim geçen yıl.
         Bu yıl bu listeye ek olarak yurt dışına çıkabilmeyi ekliyorum sadece. :)

         

29 Aralık 2013 Pazar

Konser, Hastalık, Yaklaşan Sınavlar…

         


         26 Aralık Perşembe günü Atatürk Kültür Merkezi’nde Sunshine Band konseri vardı. Sanırım yılın son konserine de böylece gitmiş oldum.
         Birinci bölümde “Carnaval”, “Long Train Running”, “Donde Estas Yolanda”, “La Vie En Rose”, “Dos Gardenias”, “Padam Padam”, “Superstation”, “Masquenada”, “I Have Nothing”, “Fame”, “Blues” ve “Blue Suede Shoes” seslendirildi. Tabii ki ben Padam Padam’ı beğendim en çok. Çünk Edith Piaf’ı çok severim.
         Birinci bölümün sonlarına doğru kötüleştim biraz. Hastaydım zaten ama konserdeyken artık içerideki havadan mı oldu yoksa tüm gün sokaklarda dolaştığımızdan mı olduğunu bilemiyorum ama ne burnum durdu ne gözüm. Öksürmekten, hapşurmaktan helak oldum. Erkek arkadaşım “Çıkalım istersen.” dediyse de sonuna kadar dayandım konserin.
         İkinci bölümde de “Mi Tierra”, “Neh Nah Nah”, “I Feel Good”, “Mambo Italiano”, “Hasta Siempre Comandante”, “Corazon Espinado”, “Es Oes El Amor”, “Sunny”, “Proud Mary”, “I Wanna Dance With Somebody”, “Tche Tche”, “Sensizlik”, “Ne Kavgam Bitti Ne Sevdam” ve “Sardı Korkular” seslendirildi.
         Gecenin yıldızı ise İbis Maria Guarnaluse Arce oldu. Altı aydır Sunshine Band ile çalışıyormuş ve yanlış hatırlamıyorsam Kübalıymış. Orkestra şefi ve aynı zamanda piyanoyu da çalan Muhittin Yıldız, hep kendisinin üzerinden ilerledi konser boyunca. Çok enerjik bir kadındı yalnız. Birazcık da Türkçe öğrenmiş; “Ankara’nin bağlarii da buklum buklum yollarii…” diye biraz Ankara türküsü bile söyledi. :)
         Konserden eve dönerken birkaç ilaç aldım da kullandım. Şimdi daha iyiyim. 2 Ocakta da finallerim başlıyor. İyi de olmam gerekiyor hani. Şu yazıyı yayınlayayım da biraz daha çalışayım hatta.
         Konserde küçük bir de video çektik. İzlemek isterseniz aşağıda:



         Kendinize iyi bakın lütfen. Ayaklarınızı sıcak tutun ve sıcak şeyler için.

Ne Okuyorum?


Katı 
Turgut Yüksel
Çitlembik Yayınları 

2 Aralık 2013 Pazartesi

#Blogfırtınası (Gözler)


Tag: #blogfırtınası

“Gözler düşer düşlerimin ortasına her akşam” *

Bakışlar arasında ilerlemeye çalışıyorum. Her göz bir çelmeye dönüşüyor ayaklarıma takılan. İlerleyemiyorum. Nereye dönsem, kime baksam kocaman bir gözden oluşuyor. Hiç kıpırdamayan, üzerimden ayrılmayan gözler. Artık rahat bırakmalarını istiyorum.
Silkiniyorum. İlerlemeye başlıyorum. Umursamıyorum. Kimseyi, hiçbir şeyi umursamıyorum.
*Düşler Fırtınası şiiri, Al Sevdanı Gönlümden / Hüsnü Sönmezer

2 Aralık 2013
Not: Davet açık. Detaylar için: www.tamamenatiyorum.com

**Fotoğraf internetten alıntı. 


         

1 Aralık 2013 Pazar

Yemek Yapma Çabaları

         
         Aslında fırında yemek yapma çalışmaları demek daha doğru olurdu yazının başlığına. Yoksa yemek yapmayı biliyorum. :) Yine de internetten tarif bulup denemeyi de çok seviyorum.


         Fırınım yoktu daha önce. Ama artık var ve ben de fırında bir şeyler deniyorum ara ara. Fırınım geldiğinde ilk denediğim şey bu kolay ekmek pizzalardı. Yapımı çok kolay. Ekmeklerin üzerine istediğinizi koyup fırına sürüyorsunuz, hepsi bu. Kahvaltı aşığı ben için çok güzel bir şey bu. :)


         İkinci kez de bir kaşarlı karnabahar denemem oldu ki bunu da çok sevdim. Karnabaharları tepsiye dizdim. (Ben haşlamadım ama haşlayıp da yapanlar da varmış.) Üzerine de beşamel sos döktüm. Böyle bir 20 dakika falan pişti. Sonra da üzerine rendelenmiş kaşar koydum. Kaşarlar kızarıncaya kadar kaldı fırında. Sonuç; çok lezzetliydi.



         Son denemem de geçen gün oldu. Herkes yapıyordur herhalde bu patatesli tavuklu yemeği. Lezzetli olmuştu ama bir sonraki sefere incik falan kullanacağım. Butla büyük oluyor. (Tariflerde genelde but dediği için öyle almıştım.)
         Öğrenci halime bu kadar oluyor şimdilik. :)

#Blogfırtınası (Ben de varım)


Çok güzel bir şey buldum az önce. Ben de varım dedim hemen. Tag: #blogfırtınası

Ben de varım.
Bir varmış bir yokmuş…
Bir varmışım bir yokmuşum…
Masallara inanmaya devam eden koca bir çocukmuşum.
Anı biriktirir, kitap kokularını severmişim.
Romanını yazmaktan vazgeçip yaşamaya başlamışım.
Bir varmışım bir yokmuşum…
Beni kıranları da affetmişim, kendimi de.
Öfkeyi, kıskançlığı sözlüğümden çıkarmışım.
Masallara inanmaya devam eden koca bir çocukmuşum.
Bir varmışım bir yokmuşum…

1 Aralık 2013
Not: Davet açık. Detaylar için: www.tamamenatiyorum.com



30 Kasım 2013 Cumartesi

Bitirdim #12


Sınavlar, sunumlar derken ürün bitirme açısından verimsiz bir ay oldu yine ama yazayım, kural bozulmasın. :)
Beauty Formulas Salatalıklı Yüz Maskesi: Hep bitiriyorum. Elimde bir- yedek daha var. Sonra başka bir ürün deneyeceğim bir süre. Ama çok memnunum bundan da.
Gabrini 3D 56 Numaralı Oje: Kendisiyle kozalak boyadım. :) Genelde bu kadar canlı renkler sevmiyorum tırnaklarımda.
Fanta Orange Lip Smacker: Nemlendirmesi güzeldi bunun ama çok şekerliydi benim için. Herhalde şeker kullanmadığımdan öyle geldi bana. Spritelısı ve Coca Colalısı var elimde.
NOB Asetonsuz Oje Temizleme Mendili: Ne kadar aseton denediysem hepsi ellerimdeki egzamayı azdırdı. Sonra asetonsuz ürün furyası çıktı bir, ben de bunu aldım ve çok memnun kaldım. Hem asetonlar gibi ağır değil kokusu hem de egzamalarımı azdırmıyor. Bundan sonra hep bu tip ürünler kullanacağım yani.
I love… Coconut & Cream Duş Jeli: Şunu anladım ki ben kesinlikle hindistan cevizi kokusu sevmiyorum. Öldüm bittim şuncacık ürünü kullanırken.
Diadermine Dengeleyici Yüz Yıkama Jeli: Hiç beğenmedim bu ürünü; ne kokusunu ne de yapısını. Bir daha almayacağım.
Colgate Kalsiyumlu ve Florürlü Diş Macunu: Kokusu ve tadı bir tuhaf olmadıkça markasının bir önemi yok diş macununun benim için. Şu an başka bir marka kullanıyorum.

Play World Islak Mendil: Uzun bir süredir hep bu ürünü kullanıyorum. Devam edeceğimdir.

27 Kasım 2013 Çarşamba

Dıy – Kozalakları Boyayalım

         
         Okuldan eve dönerken bahçemize dökülen kozalakları görmüştüm. Ben kozalakları çok severim. O yüzden üç tanesini eve getirmiştim. Öylece duruyorlardı bir köşede. Sonra “Ben bunları bir boyayayım ya!” dedim ve hemen işe koyuldum.
         Kozalakları boyamak için tek ihtiyacımız renk renk oje ve büyük bir sabır. :)


         Ben Gabrini’nin 3D ojelerini kullanmıştım. Bunlar benim için fazla renkli ojeler. Zaten bir şeyler boyamak için almıştım onları. Büyük bir sabırla boyadım kozalakları, itiraf ediyorum. Çünkü oje kokusundan pek hoşlanmam.


Ama sonuçtan hoşlandım ben. Siz ne diyorsunuz?

Bu arada oje yerine başka şeyler de kullanılabilir. Guaj boya mesela. 

26 Kasım 2013 Salı

Makarneks


Bu ürünü öğrenciler arasında çok popüler olduğu için aldım, denedim, yazıyorum. Yoksa böyle ürün deneyip, yazmak gibi adetlerim yok. Dedim ya sadece meraktan.
Zaten bunun en güzelini Sergül Kato, Yolun Neresindeyim blogunda “Mutfakta ne var?” başlığıyla çok güzel yazıyor. Ben de çok severek okuyorum.
3 dakikada erişte diyor üzerinde. O yüzden de ramen gibi mi acaba diye çok merak ederek aldım. İçinden bir sos çıkıyor paket içinde. 3 çay bardağı suyu kaynatıyorsunuz sonra erişteleri sosla birlikte içine koyuyorsunuz. 3 dakika kadar arada bir karıştırarak suyunu çekinceye kadar pişiriyorsunuz. Sonra da servis ediyorsunuz.
Hazır ramenlere benziyor ki ben ramen çok severim. Ama onların üzerine sıcak su ekleniyor ve 3 dakika kadar beklenilip öyle yeniliyor.
Bu ürünü ise çok sevemedim. Tadı ne erişte gibi, ne makarna gibi, ne ramen gibi… Pek güzel değil yani.

Siz denediniz mi bu ürünü?

23 Kasım 2013 Cumartesi

Mim Mim Mim


Mim okumayı çok sevsem de her zaman yanıtlayamıyorum vakitsizlikten dolayı. Bazen çok ama çok yoğun olabiliyorum. Her işe kendim yetişmeye çalıştığımdan olsa gerek!
Bu mim için de beni sevgili Gizem Gider mimledi. Bloguna ulaşmak için buraya tık tık.
1-   Sonbaharda en sevdiğin şey / şeyler nedir?
Hırkalar, hırkalar, hırkalar… En çok çeşit çeşit hırka giymeyi seviyorum sanırım. Sonra renk renk çoraplar… Yağmuru da severim, rüzgarı da.
2-   Sonbaharda en sevdiğin kıyafet?
Hırka. :D
3-   Sonbaharda makyaj trendin nedir?
Çok fazla makyaj yapan biri değilim. Yüzüme fondoten sürmekten hoşlanmıyorum. Ama rimel ve göz kalemini kullanmayı severim.
4-   Sonbaharda en sevdiğin yemek / içecek?
Bitki çayları ve salep sanırım. Değişik değişik çorba tarifleri denemeyi ve içmeyi de çok severim.
5-   Sonbaharda başlayan TV dizilerinden en çok beğendiğin dizi hangisi?
Evimde TV yok. Çok izlemediğimden almadım ama internetten izliyorum. Türk dizisi olarak Medcezir ve Güneşi Beklerken’e bakıyorum arada. Yabancı dizi olarak da The Vampire Diaries, New Girl, The Originals, The Carrie Diaries, The Paradise, Game of Thrones… Ha bir de Kore dizi ve Japon dizileri var: The Heirs, Beautiful Man, Future Choice, … gibi diziler izliyorum bu ara. Hangisi ne zaman başladı bilemiyorum açıkçası.
6-   Sonbahar geleneğin nedir?
Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağarken elimde bir fincan çay ya da kahveyle yağmuru izlemek ya da battaniyeme sarılıp film / dizi izlemek ya da kitap okumak.

Hâlâ yapmayan kaldı mı bilmiyorum ama yapmak isteyenler yapabilir. Kendinize iyi bakın. :)

* Fotoğraf internetten alıntı.





12 Kasım 2013 Salı

Senin Değil Bu Dikenler...


Sezen Aksu 
Aşkları da Vururlar

"Senin değil bu dikenler" diyor Sezen Aksu. 
Aslında "Ne Dinliyorum?" olmalıydı bu postun başlığı ama ben bu cümleyi çok sevdim. 
Bu kez de böyle olsun. 

Geldiler Gece Gece

         

         Geldi çattı sınav zamanı. Ben yine aç, susuz, uykusuz. Yetim çocuklar gibi. Bari işe yarasa da biraz zayıflasam. :D
         Sınav stresinden midir yoksa yemek yiyememekten midir nedir midem ayrı başım ayrı ağrıyor. Sınavlar bitinceye kadar da geçmez bu tabii.
         Çarşamba günü de annem gelecek Kuşadası’na. Üniversiteye başlayalı 4 yıl oldu, kadın daha yeni geliyor beni ziyarete. :D Tabii bu da ayrı bir komik konu. Kızdım en son tabii ben de “Artık seneye mezuniyetime gelirsiniz!” diye de ondan geliyor. Çemkirmelerim işe yaradı.
         Yalnız annem geliyor da evin içinde bomba patlamış gibi. Bence o atom bombasını Hiroşima’dan sonra benim evde de patlattılar. Her yer her yerde. Kitaplar, notlar, dolaba yerleşmeyi bekleyen yıkanmışlar, yıkanacak yığınlar. Durum çok fena. Yarın sınavdan döner dönmez tüm bunları da halletmem lazım.
         Yarın da ekonomi sınavım var. (Ben niye ekonomi dersi alıyorum yaeea?!) Çok da korkuyorum bu sınavdan ama bir türlü çalışamıyorum. Yani doğru düzgün bir çalışamıyorum. N’olacak benim bu halim yahu?!
         Ah ah… Asıl yarından sonra başlıyor maç. Her gün 2 sınav. Allah’ım ölmüşüm de ağlayanım yok.

         Neyse ben gideyim de bi’ çalışayım azıcık.

10 Kasım 2013 Pazar

The Paradise

         

         Yeni bir dizi keşfettim. Aslında 2012 yapımı bir İngiliz dizisi. Ama işte ben daha yeni gördüm. Dizimag’de 8 bölüm gözüküyor. Ben daha ilk bölümünü izledim. Ve çok beğendim. Hemen yazayım istedim bloga.
         Şimdi kızımız Denise, küçük kasabasından şehre amcasının tuhafiye dükkanına çalışmaya gelir. Fakat amcasının işleri iyi gitmiyordur. Çünkü tam karşılarında The Paradise vardır.


         The Paradise, Mrs. Moray’in dükkanı. Paris modasını takip edip güzel, çekici elbise ve parfümler falan getiriyor sürekli adam. Hırslı da çok. Daha da büyümeye çalışıyor. Zaten sokaktaki tüm dükkanlar onunla baş edemeyip kapanmışlar. Sadece karşıdaki amca kalmış işte.

         Denise, amcasının durumunun kötü olduğunu görünce The Paradise’da çalışmaya başlıyor. Ondan sonra da olaylar gelişiyor.


8 Kasım 2013 Cuma

Ne Okuyorum?


Sedat Balun 
Canın Cehenneme!!!
Üretim Departmanı Yayınları 

Bir süredir sadece tabletten okuduğumdan bu seriye ara vermiştim. İnternetten fotoğraf koymak istemiyorum çünkü. Ama neyseki dün bu kitabı okudum. 
Sadece cümlelerden oluştuğundan bitti bile. 

30 Ekim 2013 Çarşamba

Bitirdim #11

         


         Bu ay pek bir şey bitiremedim kayda değer. Ama olsun bozmayalım geleneği, bakalım bakalım neler bitirmişim.
         Dalan Derma – Cream Nemlendirici Sabun: Geçen yılki kurultayımızın sponsoru olmuştu Dalan ve her birimize(150’den fazla öğrenciydik sanırım) küçük paketler hazırlamıştı. İki sabun ve bir el kremi vardı. Önce bu sabunu denedim. Ve Dalan’ın diğer ürünlerinde olduğu gibi bunu da çok beğendim. Yeniden alabilirim.
         Sebamed Lip Defense – SPF 30: Geçen yıl 6 aydan fazla bir süre sivilce tedavisi gördüm ve o zamandan beri dudaklarım çok kuruyor. Daha önce kış haricinde pek dudak nemlendiricisi kullanmayan ben o panikle bir sürü ürün almıştım. Bu da onlardan biri. Tüm yaz kullandım diyebilirim. Elimdeki ürünler bitince yeniden alabilirim.
         Lure Lip Balm – Portakallı: Hangi marketten aldığımı hatırlamıyorum ama çok kötüydü. Kullanmadım. Atıyorum.
         Lure Lip Balm – Kiraz: Hangi marketten aldığımı hatırlamıyorum ama çok kötüydü. Kullanmadım. Atıyorum.
         Garnier Yağlanma ve Pürüzlere Karşı Temizleme Jeli: Bu ürünü çok sevdim ben. Bir kere sanki içinde nane varmış gibi bir ferahlık hissi veriyor yüzünüzü yıkadıktan sonra. Hem de yüzümdeki azıcık kalan izlerde bir iyileşme gözlemledim sanki. Gözeneklerimi de sıkılaştırdı. Şu an başka ürünler deniyorum ama büyük bir ihtimalle bu ürünle devam edeceğim.
         Beauty Formulas Salatalıklı Nemlendirici Yüz Maskesi: Hep bunu kullanıyorum zaten. Yedeklerim var.
         Weet Tüy Dökücü Krem: Bence en iyisi Weet. Hep favorim. Hep bulunur evde.
         Dalan D’olive Zeytinyağlı Yoğun Bakım Kremi: Hep bitiriyorum zaten.
         Isotrexin Jel: Doktorum ya kızarıklık ya da gözenek sıkılaştırmak için veriyor bunu bana. Çünkü bir adet daha jel var ve dönüşümlü kullanıyorum. Bilemedim şimdi ama işe yarıyorlar.
         I Love… Lemons & Limes Duş Jeli: Daha önce farklı aromalılarından da bitirmiştim. İçlerinde en sevdiğim bu oldu sanırım.
         Cottomia Makyaj Temizleme Pedi: Daha önce de zorla bitirdiğim pamuk artık bitti. Sonunda diyorum başka bir şey demiyorum. Asla almam bir daha.
         Watsons Çiçek Kokulu Günlük Ped: Bu üründen de nefret ettim. Bir günlük ped nasıl kötü olabilir ki diyordum başkalarında duyunca. Ama oluyormuş maalesef. Kokusu çiçek değildi arko kremler gibi kokuyordu bence ki ben arko kokusunu hiç sevmem. Ve yapışkanı da hiç iyi değildi hatta yoktu bile. Almam bir daha. Bim’inkiler bile çok daha iyi.


24 Ekim 2013 Perşembe

Osmanlıca Kursu

         
         Merhaba, nasılsın blog?
         Ben her zamanki gibi yoğunum. Sormana bile gerek yok. :) Hatta 1000 kat daha fazla bile yoğun olabilirim. Ama ben bu yoğunluğumun içinde kendime bir iyilik yapayım hatta kendime bir faydam dokunsun diye Osmanlıca kursuna başladım. :)
         Osmanlıcaya özel bir ilgim var. ( Aslında tüm dillere ilgim var. :D ) Bunun sebebi de öncelikle tarihi çok sevmem. Bir nedeni de turist rehberliği öğrencisi olmam tabii ki. Yani kafilemle gezerken gördüğümüz/ya da içine girdiğimiz bir Osmanlı eserinin kitabesini falan okusam fena mı olur yani?! :) Sonra elimde birkaç Osmanlıca kitap var, oradan buradan topluyorum denk geldikçe. Okumayı bilmesem de topluyorum ama inşallah kurs sonunda okuyabilecek hâle gelebilirim.
         Kurs pazartesi günü başladı daha. Şubat sonuna kadar falan devam edecek. Hafta içi her gün bir de. Kuşadası Tarihi ve Kültürel Mirası Koruma Derneği'nin bir kursu. Aslında ebru ve hat kursu da vardı ama hangi birine vakit ayıracağım diye düşünüp birini seçtim. :/
         …
         Bu arada bazı arkadaşlarım Osmanlı Devleti’nden ötürü burun kıvırdılar buna. Dini inançlardan ötürü öyle düşündüklerini düşünüyorum. Bir de artık konuşulmadığı gerçeği var tabii. Ama ben öyle düşünmüyorum. Cihana hükmetmiş bir devlet yıkılıyor yıkılmasına da bu da bizim geçmişimiz yani. Yıkıldı, artık yok diye yok sayamayız ki. Hem ben isterdim küçüklükten beri Osmanlıca da öğretilsin İngilizcenin yanında, biz de –en azından- edebiyat kitaplarımızı asıllarından okuyabilelim. Sonra tamamen yok saymanın da doğru olduğunu düşünmüyorum. Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz, demişler sonuçta. Ve onca milletler gelip Osmanlı arşivinde araştırma yaparken bizim okumayı bilmememiz de ayrı bir ayıp bence.
         …
         Bu arada Türklerin kullandıkları tüm alfabelere karşı da ayrı bir ilgim var. Kendi kendime bir şeyler çalışıyorum.
         …

         Bloguma bunu da not düşeyim dedim. Kendime yaptığım en güzel iyiliklerden biri olacak bence bu. :) Oldukça heyecanlıyım.

12 Ekim 2013 Cumartesi

Mim – Blogger Buluşması

         
         Merhaba. Uzun zamandır mim cevaplamıyordum.  Vaktim olmuyordu çoğu zaman. Ama bugün öğleden sonra Balıkesir’e geldim ailemin yanına. Bayramı tek başıma geçiremezdim Kuşadası’nda. :) Sonra Sevgili Rengarenkyakomoz’un blogunda bu mimi gördüm. Hazır işim yokken cevaplayayım dedim.

·         Blogunuzun adı?
3 adet blogum var.
İzler, sesler ve de görüntüler
Duraklar ve İzler
Yalancı Akasya
·         Hangi ilde yaşıyorsunuz?
Balıkesirliyim ama Kuşadası’nda yaşıyorum üniversiteye başladığımdan beri.
·         Blogger buluşmalarına katıldınız mı?
Katılmadım ama tanışmak istediğim çok blogger var.
·         Bulunduğunuz ilde blogger buluşması olsa katılmak ister miydiniz?
Sanırım Kuşadası’nda olmaz, zaten buralı bir tane blogger tanıyorum. Ama bazen İzmir’de oluyor. Zamanım uyarsa katılmak isterim.
·         Sizce bir blogger buluşma etkinliği nasıl olmalı?
Rahatça sohbet edilinilebilecek bir yer olmalı bence. Küçük hediyeler de verilebilir. Konseptli etkinlikler de olabilir bu arada. :)


Daha önce bu mimi cevaplayan bloggerlar görmüştüm. O yüzden kimseyi mimlemiyorum. Yapmayan ve yapmak isteyen varsa buyursun. :)

7 Ekim 2013 Pazartesi

DIY – Telgrafın Tellerine Kuşlar Mı Konar?


Telgrafın Tellerine Kuşlar Mı Konar?
Herkes sevdiğine canım böyle mi yanar?
Yeni bir kendin yap projesiyle buradayım sevgili blog.
Şimdi efendim ben pinterest deryasında gezinirken çok beğendiğim, hasetimden çatır çutur çatladığım bazı güzellikleri biriktiriyorum bilgisayarımda. Nitekim dün de bunlardan birine baka baka Minion yaptım. Ona da bakmak isterseniz bir tık.


İşte bu güzel takımı da görünce “Aman Allahım! Bu benim olmalı!..” diye höykürdüm bilgisayara ama ses vermedi namussuz. Sonra baktım baktım, ben yaparım ki yahu bunu dedim. Dedim demesine de tabii aradan oldukça uzun bir süre de geçti. Stajdı, çalışmaydı derken yazı yedim bitirdim  zaten. Şimdi okul açıldı, hazır havalar da soğudu hazır iş de bitti evde daha çok zaman geçirir oldum tabii.


Dün Minion’u yaptım ama aklımda asıl bunu yapmak vardı. Aklımda kalacağına yapayım da çıksın aradan dedim bugün ve aldım elime porselen kalemimi ve çizmeye başladım. Zaten çizim çok basit bir şey. Beş dakikada oluverdi.
Bu ne böyle bardak mı saksı mı derseniz de hemen söyleyivereyim. Bu benim içine diş macunumu, diş fırçamı koyduğum kupamsı kap. :) Artık çok sevdiğim kuş figürlerine bakarak dişlerimi fırçalayacağım, he he. :)
Ben böyle bir sürü güzel çizim biriktirmişim ama en çok bu kuşluyu seviyorum nedense. Hatta bu takımın aynısından da yapmak istiyorum. Çeyizime falan koyarım artık ya da öğrenci evimde cicili bicili kullanırım. :)
Bu arada porselen kalemi yıkanınca çıkmıyor. Bu kalemi Balıkesir’den bir kırtasiyeden almıştım. Sanırım hobi malzemesi satan dükkanlarda bulunabilir.



6 Ekim 2013 Pazar

DIY – Minion Yapımı


Nereden bulduysam böyle bir resim kaydetmişim bilgisayarıma. Bir gün bakınırken denk geldim öyle. Sonra aklıma sürpriz yumurtaların sarı kutuları geldi. Olmaz mı ki falan derken bir de bakmışım ki oyun hamurunu ve sarı kutuyu çoktan almıışım bile elime.
Yalnız şöyle bir sorun var ki resimdeki Minion tamamiyle oyun hamurundan yapılmış. Ben o kadar uğraşmak istemedim ve açıkçası o sarı kutuyu değerlendirmek istedim. İzmir Ekonomi Üniversitesi’ne gitmiştik geçen yıl bir panel için. Orada Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın bir standı vardı. Anket yapıyorlardı, sonra da bu oyun hamurundan veriyorlardı. Oyun hamurunu da öyle elde etmiştim. Ama bendeki hamur beyaz tabii.


Ben yine yaptım resimdekine benzetmeye çalışarak. Mükemmel olmadı ama ben eğlenmiş oldum . :) Daha sonra da guaj boyayla boyadım. Sonuç budur. :) Mutluyum. :)



Finding Mr. Destiny / Kim Jong – Ok Chatgi



         Seo Ji – Woo bir görüntü yönetmeni ve zamanın birinde Hindistan’a gider. Orada bir adama aşık olur ve unutamaz.


         Aşık olduğu Kim Jong – Ok’un izini bulabilmek için de “İlk Doğru Aşkınızı Bulun” adlı bir şirkete başvururur. Han Gi – Joon da bu şirketin sahibidir. Bu adamı bulmak için tüm Kore’yi dolaşırlar neredeyse.


         Adamı da bulurlar ama en sonunda birbirlerine aşık olduklarını farkederler.
         İki sevdiğim oyuncuyu aynı filmde görünce daha bir severek izledim filmi.


         Sonlara doğru Seo Ji – Woo’nun geciken oyuncu yerine oynamakta olan müzikalde çıkıp bir şarkıyı seslendiriyor ki bence o kızdan çok daha güzel söylüyor. Makyajı da çok güzel olmuş ayrıca.

4 Ekim 2013 Cuma

100 Days With Mr. Arrogant / Naesarang Ssagaji

         

         Ha – Yeong liseli çatlak bir kız. Sevgilisinden tam da 100. Günlerini doldurduklarında ayrılır ve yolda sinirli sinirli sinirli yürürken teneke bir içecek kutusuna tekme atar. O da oğlanımızın kafasına çarpar.


         Hyeong – Jun, o sırada araba kullanmaktadır ve kafasına aldığı darbe yüzünden kontrolünü kaybedip duvara toslar. Arabasının hasarının ödenmesini ister Ha –Yeong’dan haliyle. Ama miktar çok fazla olduğu için ödeyemez.


         İşte burada asıl film başlar. Çünkü 100 gün boyunca Hyeong – Jun ne derse yapacaktır Ha – Yeong.
         Bu filmi izlerken çok gülmüştüm. Şiddetle tavsiye edilir.
        




3 Ekim 2013 Perşembe

Ne Dinliyorum?


İlber Ortaylı İle Tarih Dersleri
Mihrimah Sultan & Rüstem Paşa & Mimar Sinan

Bir yandan evi toparlıyorum bir yandan da İlber Hocayı dinliyorum. 



2 Ekim 2013 Çarşamba

The Great Gye Choon Bin / Wieaehan Gye Choon Bin



         Kızımız Gye Choon Bin bir anaokulu öğretmeni ve önüne gelen şeyi karalayan biri. Hani can sıkıntısından bir şeylere kaş bıyık falan çizeriz ya, hah işte aynen öyle. 5 yaşından beri de Wang Ki Nam’a aşık.


         Wang Ki Nam da bir sanat terapisti ama o kadar az kazanıyor ki kirasını bile ödeyemiyor ve karanlık korkusu var. 9 yıldır da ayrılmayı beceremediği bir sevgilisi var ki kadın da evli.


         Choon Bin, Wang Ki’nin karanlık korkusunu yenmesine yardımcı oluyor. Wang Ki, karanlık korkusundan kurtulurken uzatmalı sevgilisinden de kurtuluyor tabii. İyi de oluyor hani. Evli, çocuklu kadın.


         Bir insan 5 yaşından itibaren bir insanı sevebilir mi ki?! Hem de hiçbir şey beklemeden, istemeden. Bilinmez.


30 Eylül 2013 Pazartesi

Innocent Steps / Masum Adımlar

         

         2005 yapımı güzel bir filmle karşınızdayım. Kayıtlara geçsin bu güzellik de.


         Young – Sae hem profesyonel bir dansçı hem de dans hocası. Fakat gerçek hayatı çok sefil. Önceki dans partneri terkedip gitmiş ve ezeli düşmanı Hyun – Soo ile piste çıkmış, aynı zamanda da bir komployo kurban gidip yarışmayı da kazanamamıştır.



         Chae – Rin de kızımız. Çin’den geliyor yarışmalara girebilmek için ama vatandaşlık alabilmesi için evli olması gerekiyor. İşte hocayla da yolları böyle kesişiyor. Çünkü hocanın partneri olmak için geliyor taa Çin’den. Onlar da formaliteden evleniyorlar. Aynı zamanda da dans çalışmaları devam ediyor.

         Bu arada bu hoca baleyle salsayı birleştirmiş. Yani güzel danslar da izleyebiliyoruz. Sonu mutlu bitiyor tabii ki ama biraz farklı bir yoldan ulaşılıyor sona. :)