Mart ayı sonunda bir seminere
katılmıştım. Kuşadası Tarihi ve Kültürel Mirası Koruma Derneği yapıyordu. Konu antik çağlarda kentsel gelişim ve su sistemleri idi. Bu
seminere katılanlara da Efes uygulama gezisi ücretsizdi. Hocamız Mehmet Kürkçü
idi. Kendisi çok bilgili bir arkeolog. Çok güzel bilgiler nakletti bize.
Bu
seminere katılıncaya kadar su sistemlerini hem anlayamıyordum hem de
anlatılmasını çok gereksiz buluyordum açıkçası. Altı üstü su sistemi,
kanalizasyon işte diyordum. Ama öğrendim ki bir şehrin su toplama olanağı ne
kadar iyi olursa olsun, eğer tahliyesini iyi yapamazsa o şehir, şehir olamaz. Yani
atamadığı su, atık bu kez şehre zarar verir. Ben hiç bu yönden bakmıyordum bu
olaya.
Sonra
aslında ilk önce bir şehir ya da ülke her neyse kurulurken alt yapının
hazırlanmasının gerektiğini öğrendim. Günümüzde birazcık fazla yağmurda her
yeri sel basıyorsa alt yapının yetersiz olmasından hep. Adamlar taa antik çağda
bir şehri kurmadan önce planlamacılarıyla hem şehir planlamasını yapıyorlar hem
de alt yapıyı hazırlamadan üstüne şehri kurmuyorlarmış.
Ve
çarpık kentleşme teknolojinin getirdiği bir şey. Ben o ızgara plan şemalı o
şehirlere hastayım. Çok güzel, düzenli şehirler.
Keşke
planlamacılarımız, mimarlarımız antik çağdakilerin kafasında olsalar.
Efes’e
daha önce hiç gitmemiştim bu arada. Burnumun dibinde ama bir türlü fırsat olmamıştı
işte. Artık hocalarımız da dalga geçmeye başlamışlardı “Siz hala Efes’e
gitmediniz mi?” diye. Haklılar. Rehber olacağız ama daha Efes’e bile
gitmemişiz. Ben daha önce Meryem Ana’ya gitmiştim bir gezimde ama Efes’e hem
rehbersiz gezilemeyeceğinden hem de vaktimizin çok olmadığından
götürmemişlerdi.
Ama
şikayetçi değilim. Hem çok güzel, çok faydalı bir seminere katıldım hem de Efes’i
gezmiş oldum.
Bu
arada Efeslilerin neden şehri terkettikleri de anlaşılmış oldu. O kadar çok
sivrisinek vardı ki… Normalde beni sinek ısırmaz. Artık kanımı mı sevmiyor,
bilemiyorum. Ama burada insanın üzerine yapışıyorlar resmen. Ellerim delik
deşik oldu. :(
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder