Eylülü uğurlarken biraz sohbet edelim
istedim caanım blog. Hayatımda neler oluyor bir dökeyim buraya. Zira bu ara
dertleşmeye çok ihtiyacım var.
Eylül ayı girerken bir zil takıp
oynamadığım kalmıştı çünkü ben sonbaharı çok severim. Haziran doğumluyum ama
sıcaktan da nefret ediyorum resmen. Hem ne o öyle yapış yapış! Sevinmesine sevindim
Eylül geldi diye ama sor bakalım bi’ ne anladın Eylülden diye. Evet,
koşuşturmacadan bir şeycik anlayamadım. :(
Ben bu Eylül ayında iki kez İzmir’e,
bir kez Balıkesir’e ve bir kez de İstanbul’a gittim. Ve hepsi de ardı ardına
oldu nedense. Hepsi de Kuşadası çıkışlı. Yoğunum her zamanki gibi anlayacağınız.
Ama
İstanbul sayılır mı bilemedim. Çünkü derneğin kolaylaştırıcılar toplantısı
vardı ve ben de Kuşadası şubesinin kolaylaştırıcı olarak katıldım. Buradan
(Kuşadası) cuma gecesi çıktım, cumartesi sabah İstanbul’daydım. Esenler’de
inin, oradan 760 numaralı otobüse binin demişlerdi. Bindik otobüse. Küçük
Çekmece diye bir yere gittim. Hatta Cennet Mahallesi durağında inin yazılmıştı
yol detaylarında. Orada da indim. Kazasız belasız da toplantı yerine ulaştım.
Ama benim asıl anlatmaya çalıştığım şey o değil. Bence o Küçük Çekmece denen
yer İstanbul değildi. Zaten otobüsle gittik gittik, bence tüm İstanbul’u da
dolaştık. Vara vara İstanbul’a hiç benzemeyen bir yere vardık. Yol bana çok
uzun geldi zaten. 8:30’da bindim otobüse, 9:45’ti indiğimde. O kadar yol mu
sürer ya! Yazık oranın insanlarına. Neyse toplantı akşama kadar sürdü. Zaten ben
45 dakika gecikmeli girdim. Gece de 22.00 otobüsüne bindim ve pazartesi sabahı
Kuşadası’nda indim. İşte bu yüzden bu sayılır mı bilemedim. Bir güncük
İstanbul! İstanbul’a benzemeyen İstanbul…
Okulum başladı 16 Eylülde de. Ama tabii
biz öğrencilerin mantığıyla ilk hafta ders olmaz dediğimizden bu hafta başında
gittim anca okula. Yani 23 Eylülde ve gider gitmez de derslere başladık. Şimdi bu
hafta benim için ilk hafta sayıldığından bu giriş biraz (!) hızlı geldi bana. Bütün
hafta boyunca “İlk haftadan ders mi işlenir yeaa!” modundaydım. Ama oldu valla.
Başladı okul. Hatta bir sunum tarihim de belli oldu. 5 Kasımda. Avrupa Birliği
ve Turizm dersim için. Hayırlı olsun vatana, millete ve bana.
Derslerimin çoğu da iğrenç resmen. Yok ekonomi
yok turizm hukuku yok pazarlama… Hiç sevmediğim, sevemediğim dersler bunlar.
Off…
Haa bir de 2008’den beri bitmek
bilmeyen, hâlâ ikinci sınıfında olduğum açıköğretim var. Zaten şu yukarıda
saydığım dersleri ve hatta çeşitli benzerlerini orada da gördüğümden bu kadar
nefret ediyorum hepsinden. Kararlıyım, bu yıl ikinci sınıf bitecek ve iki
yıllık diploma alıp sonlandıracağım inşallah! Daha da çekemeyeceğim bu eziyeti.
:(
Bir yandan okula adapte olmaya
çalışırken bir yandan da hem yazın yaptığım staj yüzünden evle ilgilenememden
hem de şu eylül ayındaki çoklu seyahatlerim yüzünden sanki içeride bomba
patlamış izlenimi veren evimi hâle yola koymaya çalışıyorum. Her yer her yerde.
Kitaplığım bile darmadağın!
Şu ara ciddi para problemleri
çekiyorum. Canım sıkkın o yüzden. Düzelmiyor bir türlü. Bazen hayat çok zor
oluyor! Biliyorum düzelecek elbet de hırpalıyor işte.
Türkiye turumuz da yılan hikayesine
döndü. Fiyatı çok fazla. Yine dönüp dolaşıp parasızlığıma dayanıyor her şey. İşte
buna da sinir oluyorum! Tez elden 10.000 lira kadar bir paraya ihtiyacım var.
Allah’ım duy sesimi!
Ve… Nasıl söylenir ki… İki gündür üst
üste kötü haberler alıyoruz. Dün Tuncel Kurtiz, bugünse Turgut Özakman. Huzurla
yatsınlar.
*Fotoğrafı İstanbul'dan dönerken çektim. Vapurdan. Kötü bir çekim biliyorum ama ismi ne güzel, değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder