Aydın’a gidip geliyorum iki gündür.
Açıköğretim sınavlarım var-dı. Bitti çok şükür. Bugünküler pek parlak değildi.
Onlara canım sıkıldı bi’. Sonra otogara gitmek için bir otobüse bindim. O da
tıklım tıkıştı. Hem deli gibi yağmur yağıyor hem de sınav çıkışı. Normal yani.
Ama bi’ kasvet bi’ kasvet. Sürekli homurdanan insanlar. Kendimi kötü
hissettirdi. Oysaki sabah giderken hava kapalı ama yağmur sakin sakin yağıyor,
ne güzel diye seviniyordum. :) İşte ruh halim iki saatin içinde hemencecik de
değişti. Bindim işte mecburen.
Yolda giderken de plan yapıyorum.
Bulvarda inerim, öyle eserek yağmıyor nasıl olursa. Geze geze giderim. Hem kitapçıya
da uğrarım. Bir daha ne zaman geleceğim kim bilir, diye. Aydın’da Sıla Kitap
evi var, bilen bilir. İkinci el kitap falan satıyor, hatta 2010 yılında ben
Aydın’da hazırlık okurken alt katında da kelepir kitap bölümü vardı. 1-2 liraya
güzel kitaplar almıştım. Hala var mı bilmiyorum. Neyse efenim. Geze geze oraya
gittim. Bir tane arkeolojiyle ilgili bir kitap aldım. Arkeoloji dersini geçen
dönem aldım arada. 2 ciltlik bir Bizans Tarihi kitabı aldım. Bu dersi de bu yıl
Bizans Sanatı olarak alıyorum. Okumak lazım. Bir de hocamızın okuyun diye
verdiği kitap isimleri var. Bunların arasında İncil de vardı. Girmişken bir
İncil de aldım oradan.
Oradan da çıktıktan sonra bir küçük dükkândan
salaş siyah bir kazak aldım. Hem çok rahat hem de farklı şekillerde kombinleyip
giyebilirim. Daha sonra da yürümeye devam ederken bu yıl resmen gelenek haline
dönüşen, her gidişimde mutlaka uğradığım –çünkü güzel indirimler yapıyorlar-
kozmetik dükkânına uğrayayım dedim. Yağmur yağdığından şemsiyeleri girişteki
bir kovanın içine bıraktırıyorlar. Tamam, bıraktım. Dolaşırken aklıma da geldi
umarım şemsiyem çalınmaz diye. Kasada ödememi yaptıktan sonra gittim baktım
kovaya yok. Eleman kıza söyledim, bir şeyler geveledi ağzında. Kasadaki adama
söyledim o da aynısını yaptı. Şemsiyelerin başına kimseyi koyamazmış. İçeri de
alamazmış, ürünleri ıslanıyormuş. Gitti yani şemsiye. Güzel de bir şemsiyeydi,
kaliteliydi de. Biraz da pahalıcaydı üstelik.
Hayır, yani bu mudur bunun çözümü
bilemiyorum. Yağmur yağıyor, tamam, o da haklı, hem her yer çamur oluyor hem de
ürünleri ıslanmasın diye böyle bir yola gitmesi de gayet normal. Ama böyle mi
olmalıydı. Yani insanlara birer poşet verilebilir ıslak şemsiyeler için. Ya da
çoğu mağaza ya da takı dükkânlarında olduğu gibi bir emanet bölümü açılır,
orada bir adam numaralı bir fişi size verir, birini de eşyanızın üzerine
yapıştırır. Hiç de böyle bir sorun yaşanmaz hem.
Bir şemsiye için bu kadar konuşmak
doğru mu, bilemiyorum. Ama ya şemsiyeyi alıp gidene ne demeli. Ya şemsiyesi
yoktu, baktı iyi mal, aldı gitti. Ya da kendi kırık şemsiyesinden daha iyice
gördü benimkini, aldı gitti. Ya da çok düşük bir ihtimal ama yanlışlıkla, kendisininkiyle
karıştırdı da aldı. Şemsiye çalan hırsız… Komik geliyor böyle söyleyince
kulağa. Ne diyeyim. İşine yaramıştır umarım.
Moralim bozuk işte. Şemsiye de olsa bu
benim için hırsızlık ve kendimi kötü hissettiriyor. Güvende hissedemiyorum
üstelik böyle olaylardan sonra kendimi.
*Fotoğraf gittiğim bir sergiden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder