7 Mayıs 2011 Cumartesi

Paşa Yaylası Yolunda

Alışmaya başladım bu şehre. Ya da öğrenciliğin tadını almaya başladım diyelim. Eskisi gibi karalar bağlayıp yurtta oturmuyorum artık. Şehir dışına falan çıkıyorum. Arkadaşlarımla daha fazla zaman geçiriyorum. Ya da kendi başıma sokakları turluyorum kulağımda kulaklık ile. Tamam, eskiden de arkadaşlarımla vakit geçiriyordum ama bu kadar zevk alamıyordum. Nadirdi yani mutlu anlar. Ama şimdi çok daha iyi her şey.
27 Şubat Pazar günü sınıfcak toplanıp dağa yürüyüşe gitmek için sözleştik. Hocamızdan çıktı bu fikir, tamam. Tabii ki yine gelmeyen bir sürü kişi oldu. Topu topu 16 kişi olduk hocamız ve kuzeniyle birlikte. Yoldan sucuk, ekmek, su, meyve falan aldık ve yürümeye başladık. Hava çok güzeldi başladığımızda. İnsan yürüdükçe kendini çok daha iyi hissetmeye başlıyor. Zaten yürümeyi çok seven bir insan olduğumdan bu tam benlik bir aktiviteydi. O kadar çok yürüdük ki kaç kilometre oldu hiç bilmiyorum. Ama yol güzeldi, manzara güzeldi. Değdi doğrusu. Yine gidiyoruz dese birisi koşa koşa giderim.
         Doğa o kadar güzel bir şey ki… Her yer yemyeşil her yer zeytinlik dolu… Şehirde nefes almakta zorlanan ben yürüdükçe daha rahat nefes almaya başladığımın farkına vardım. Çok temiz bir hava vardı. Oralardan bir ev mi alsam acaba ilerde, diye de düşünmedim değil yürürken.
         Bir yerde mola verdik. Sonlara doğru bir yerde daha durduk. O kadar çok yorulduk ki artık söylenmeye başlamıştık. Söylenenlerden biri de bendim. J)) Ne yapayım ya çok yoruldum. Git git bitmiyor yol. Ne yaylaymış. Zaten bulamadık da yaylayı. En son bir köye vardık. Buradan ötede bir şey yok dedi adamlar. O sırada saat 12 civarlarındaydı. Peki Paşa Yaylasına kaç saatte varırız, diye soruyoruz adamlara. Bu hızla giderseniz üç buçuk saat diyor adamlar. Şaka gibiydi! Adamların sesi kulaklarımda hala. Kötü adam kahkahası falan atsa hiç şaşırmazdım hani, o derecedeydik. Neyse o köyden geri çıktık. Sol taraftaki yola saptık bu kez de. Bu arada bu yol toprak yol. Ve aydına çok sık yağmur yağdığından sebep yollar çamur. Allah’tan batmıyordu ha. Oradan da bir sürü yürüdükten sonra en sonunda bir yerde konakladık. Biz üç kızdık zaten. Karışmadık bir şeye. (Evet, bunu söylerken hiç utanmıyorum. Yapsın erkekler, bana ne. Zaten çok yoruldum.) Hepsini erkekler yaptı. Sucukları çöp şişe dizdiler, pişirdiler, ekmeklerin içine koydular ve biz de afiyetle yedik. Sonra tabii Sinan Hoca’yla Özgür’ün kapışması vardı. Öyle bir muhabbet var aralarında. Konuyu tam bilmiyorum ben. Tabii ki Özgür kocaman bir arkadaşımız olduğu için Sinan Hoca’ya biraz yazık oldu. Sonra da uzuneşek oynadılar. J Çok eğlenceliydi bence. Kocaman kocaman adamlar bizimkiler. Öyle biri yastık, bir koşuyor, atlıyor, uçuyor falan… İlginç bir manzaraydı. Küçük bir yaralanma oldu Sinan Hoca’da oyun esnasında. İyidir herhalde. (Eğer okursa bunu yine ‘Ne kadar acımasızsın, Elif!’ der herhalde. J)) )
         Sonra toparlandık. Dönüş başladı. Yağmur atmaya başlamıştı zaten. Toprak yolu bitirmeden sırılsıklam olduk. En son bir çeşmeden su dolduran bir adamla konuşuyordu bir arkadaş. Sonra bizi o arabaya bindirdiler. Zaten üç kızız. Kendileri kaldılar. Bir grup da çok geride kalmıştı. (Hoca’nın da içinde olduğu grup.) Onlara ne oldu, hiçbir bilgim yok doğrusu. Çok ıslanmış olmalılar.
         Aslında binmek istememiştim o arabaya. Sadece adamı görmüştüm. Tanımadığımız adamın arabasında ne işimiz var ya, hem siz ne olacaksınız diye cırlamaya başladıydım ki yine karısıyla kızını gördüm. Zaten o sırada kızlardan biri çoktan yerleşmişti arabaya. Bana da boyun eğmek düştü haliyle. On – On beş dakika sonra merkezdeydik. Oğlanlara yazık oldu doğrusu.
         Ama o kadar yol yürüdük. O kadar mola verdik. Bir kozalak ya da bir yaprak ya da bir ağaç kabuğu almadan geri döndüm. İşte buna üzülüyorum. Öyle bir huyum var da. Gittiğim yerlerden hatıra olsun diye bir şey alıyorum. Koleksiyona dönüşmeye başladı artık. Ama işte bu etkinliğin anısı niyetine bir şey kalmayacak elimde.
         Fotoğraf makinem da bozuk. Götürmedim onu. Fotoğraf da çekemedim hiç. Arkadaşlar çekti ama benim börtü böcek çekme merakım aşırı derece bir şeydir. Bir de buna yanıyorum işte.
        

Elif Ayvaz

28.02.2011

Hiç yorum yok: