Siz bu yazıyı okurken ben çok uzaklarda
olacağım. Şaka şaka, Karşıyaka’da olacağım. Japonca kursumda yani. Bir haftadır
geçmek bilmeyen bir hastalıkla boğuşuyorum. Pazar günü kurstan döndüğümde
birden bire vücudum ağrımaya başladı. Hemen bir takviye alsam da pazartesiye
şiş bir boğazla ve müthiş bir vücut ağrısıyla başladım. Bademciklerim şişmiş ve
üstüne boğaz iltihabına dönüşmüştü. Çok uzun zamandır bu kadar kötü olmamıştı
boğazım. Epey süründürdü beni, itiraf ediyorum. Ama Ali sağolsun, akşamları
içirdiği adaçayları ve sıcak su-limon-ballı karışımı sayesinde şu an çok daha
iyiyim. Sesim hala pek çıkmıyor ama en azından yutkunabiliyorum.
Tadım tuzum olmadığından bir haftadır
kitap da okuyamıyorum. En çok bu canımı sıkıyor işte. Neyse olan oldu artık. Şu
andan itibaren kendimi iyileşmiş sayıyorum.
Çok konuştum. Gelelim çelıncın ikinci
sorusuna.
2-
Çocukluk eğlencen neydi?
Valla ben çocukken bizim oralar hep boş
arsaydı. Balıkesir Merkez’de oturmamıza rağmen bizim mahalle biraz dışta
kalırdı ve yapılaşma yeniydi. O yüzden de Balıkesirliler orayı Dağınık Evler
diye bilir hatta. İşte benim çocukluğum o boş arsalarda oynayarak geçti. Oyun oynayacak
alanımız çoktu yani bizim. Bir de benim yaşıtım çok arkadaşım vardı. Sonra onlarla
ilkokul ve ortaokul arkadaşı da oldum hatta. Hala da görüşüyorum ya o da ayrı
bir güzellik. :) Çok daha küçükken grup halinde oynanabilecek ne oyun varsa
oynardık; saklambaç, yakan top, ortada sıçan, (bu ikisi aynı oyun muydu,
hatırlayamadım şimdi)… Biraz daha büyüdükten sonra evlerin dışındaki merdivenlerine
oturur sohbet ederdik; okullar açıksa hafta sonları, yazları ise geceleri…
Bir de ben yine küçükken yağmur
yağdıktan sonra çıkan sümüklüböcek ve solucanları sayardım. :D Her seferinde
değişik bir çiçek çıkmış mı diye bakıp onlara isim uydururdum bir de.
Bir başka eğlencem ise babamın
patronunun benim için yolladığı defterlerdi. Babam okula giderken kullanırsın
diye verirdi o defterleri bana. Bense hep içine resim çizerdim. :)
Aaa… Az kalsın unutuyordum. Perşembe günleri
benim de okuduğum Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu’nun önünden başlayan
pazara giderdik annemle. Bana hep fasülye şeker alırdı. En büyük
eğlencelerimden biri Perşembe pazarlarını beklemekti. Bu ben okula başlayıncaya
kadar sürdü sanırım. Çünkü sonraki yıllarda fasülye şeker yediğimi
hatırlamıyorum. Keşke yine bulsam.
Kışın komşularımız oturmaya gelirdi ve
kışları da sık sık elektrik kesilirdi. Gelen komşunun çocuğu varsa onunla
ellerimizle şekiller yapıp gölgeleriyle eğlenirdik.
Annem patlamış mısır patladığında her
birini bir hayvana benzetirdim. Bu tavşan, bu ördek falan…
Şimdilik aklıma gelenler bunlar oldu. Düşünsem
daha çok çıkar da yoruldum biraz. Gideyim uzanayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder